hekimanne gezerken

Bir gün, ben Kamboçya'da böcek yerken

15:20

Hafif tuzlu, toprak kokulu, çıtır bir böcek yemek..... 

İstanbul'dan Siem Reap'e direkt uçuş var mı bilmiyorum. Sanırım yok. Ben Bangkok aktarmalı geldim. Siem Reap, Kamboçya'nın göz bebeği bir şehir. Ülkenin kuzeybatısında yer alıyor. Kamboçya, Kmer dilinde 'güzel ülke' demekmiş. Tek şehrini görmekle bir ülke hakkında görüş bildirmek çok zor. Onun için ben size sadece Siem Reap'i daha doğrusu beni evimden binlerce kilometre uzağa getiren Angkor Vat'ı anlatacağım.


Angkor Vat bu ülke için o kadar önemli ki, Kamboçya bayrağında onun resmi var, hatta 1976-1979 Pol Pot yönetiminde de geçerli olan Kızıl Kmerlerin bayrağında da var. Yani yönetimler değişmiş, Angkor Vat resmi değişmemiş.

Siem Reap, Kmerce'de Siyam Yenildi demekmiş. Tay Krallığı ile 17. yüzyılda yapılan savaşta Kmerler galip gelince şehre bu ismi vermişler. Angkor, şehir demek, Angkor Vat, Şehir Tapınağı anlamına geliyor, bu tapınak kompleksi Siem Reap şehrinin beş kilometre kadar dışında yer alıyor.

Dediğim gibi beni bu kadar uzak bir coğrafyaya sürükleyen ülke aslında Vietnam. Oraya giderken kısa süre de olsa Kamboçya ve Laos'a uğradım. Vietnam'ı '' http://www.hekimanne.com ''de uzun uzun anlattım, şimdi sıra gördüğüm kadarıyla Kamboçya'da.


Siem Reap'de ünlü bir cadde var. İsmi Sivutha Street, neredeyse bütün oteller bu caddede, Psar Chas'da Eski Pazar demek. Ben de Sivutha Caddesi üstünde bir otelde kaldım ve Eski Pazar mahallesindeki gece pazarından alışveriş ettim.

Angkor Vat, Kral 2. Suryavarman adına, 12.yüzyılda yapılmış. Hindular tanrılarının Meru Dağı'nda yaşadıklarına inanıyorlar, işte bu tapınağın kubbeleri Meru Dağı'nı simgeliyor. Kubbelerin çevresinde hendekler ve hendekleri çevreleyen duvarlar var. Tapınak geleneksel Kmer mimarisi ile kireç, reçine ve kum taşından yapılmış. Bu maddeler görsel bir şölen oluşturmuş  ama aynı zamanda mantarlar üzerilerinde kolay ürediğinden renkler bozulmuş, köşeler ufalanmış. Yıkılmış, bozulmuş hali bile çok güzel. İşte bu tapınak önce Vişnu adına bir Hindu tapınağı, sonra da Budist tapınağı olarak kullanılmış. Ne kadar süre kullanıldı, ne zaman terk edildi belli değil. 1892'de Harry Hollen tarafından tesadüfen bulunmuş. Ormanlık alanların altında kalan taşlar temizlenmiş, numaralanmış, bir kısmı aslına uygun restore edilirken, o hepimizin bildiği savaş başlamış, Siem Reap 1975'de Pol Pot tarafından boşaltılmış, tabii Angkor Vat'da da restorasyon durmuş. Dursa neyse, Kızıl Kmer askerleri, numaralanmış taşları harabetmişler, evrakları yakmışlar, ne nereden bulunmuş, nereye konmalı bilgileri yok olup gitmiş. Sonra şehre tekrar yerleşilmiş, olabildiği kadar etraf toparlanmış ve 2000'den sonra da  turizme açılmış, bu haliyle bile Unesco'nun Dünya Mirasları listesinde yer alıyor.

Angkor, çok geniş bir alan, onun için önce yönetim binası türü bir yere gidiliyor, fotoğrafın çekilip, şahsa özel bir yaka kartı oluşturuluyor, alanda dolaşırken onu bulundurmak zorundasınız. Yaka kartımı aldım ve güney kapısından alana girdik, her yerde minik göletler ve üstünde sarı, kırmızı açan lotus çiçekleri var. Yolun sonunda onlarca maymunun bulunduğu alana ulaştık, her turist gibi , muz verip soyup yemelerini izledik, tropikal meyvelerin sularını çıkarıp satan bir seyyar satıcıdan dev bardaklarla meyve suyumu da aldım ve iki yüz on altı gülen heykelin bulunduğu koridordan tapınaklara doğru yola çıktım. Bayon Tapınağı, Phimeanakas Tapınağı, Kraliyet Alanı, Fil Terası, Cüzzamlı Kral Terası ve Angkor Vat Tapınağı'nı dolaştım. Hava inanılmaz sıcak ve nemliydi, nefes bile zor alınıyordu, sürekli bir şeyler içerek, gölgelerden yürüyerek, fotoğraf çekerek Kmer'leri anlamaya çalıştım.




Sırayla



Angkor inanılmaz büyüklükte bir arkeolojik park, tek günde gezmek imkansız. Biz de gezemedik, ikinci gün bu kez doğudan giriş yaptık. Bu bölgede inanılmaz öyküleri olan üç tapınak gördüm. Gördüklerimi anlatacak kelime bulamadığım üç tapınak ( kelime olarak güzel, müthiş, şaşırtıcı, hayran olunası....vs. düşündüm ama hiç birisi duygularımı  anlatmaya yetmedi). İlki, aslında 12. yüzyılda yapılmış bir Budist Tapınağı olan, ama 17. yüzyılda hristiyan keşişler tarafından da kullanıldığı için Papaz Kalesi ( Papaz Kulesi) de denen Benteay Kdei Tapınağı, ikincisi bir çok filme plato olmuş ( ki en bilindik filmTomb Raider) Ta Phrom Tapınağı, üçüncüsü de sadece kadınların ibadeti için yapılmış Banteay Srei Tapınağı ( Kadınlar Tapınağı)....

Lara Croft'un maceralarının geçtiği Ta Phrom Tapınağı dev ağaç köklerinin altında kalmış, görsel bir şölen yeri. Neden film platosu olduğunu insan görünce anlıyor.



Hindiçin'i gezerken en çok rastlanan iki görsel var. Ragalar ve Apsaralar. Raga çok başlı yılan görüntüsünde, genelde beş başı var, tanrıyla ölümlü arasında ulaklık yaptığına inanılıyor, onun için her yerde, her süslemede görmek mümkün. Gerçi Hinduizm ve Budizm'de Raga pek çok başka anlam da içeriyor. Apsara'ya gelince. Eğer tanrılar kadın olsaydı ve bir de dans etselerdi nasıl olurdu diye düşünüp bir dans yaratmışlar. Tam dörtbin beş yüz figürü olan, her gün çalışılırsa ancak dokuz yılda öğrenilebilen bir dans. Apsara Dansı.....Ve Pol Pot döneminde, bu dansçıların elleri ve ayakları kesilmiş, hocaları öldürülmüş, son yıllarda, turizmin artmasıyla birlikte tekrar öğrenilmeye ve yapılmaya başlanmış.
Pol Pot dönemi, öyle bir dönemmiş ki numaralı gözlük takmak bile yasakmış ( entellektüellik olarak kabul ediliyormuş, elleri nasırlı olmayanlar, gözlük takanlar tarlalarda çalıştırılmış).... Kamboçyalılar daha uzun yıllar yaralarını saracağa benziyorlar. Henüz ormanlık alanlara giremiyorlar, temizlenmemiş mayınlar varmış, ulaşım büyük sorun, kara yollarının yüzde yirmisi asfaltmış, asgari ücret iki yüz dolar civarında, gözle görülen derin bir yoksulluk var.


Şehrin ortasından Siem Reap Nehri akıyor. Dünyada tek burada olan bir doğa olayı varmış, Siem Reap Nehri ve Tonle Sap Gölü birbirlerini ters besliyorlarmış. Yani yağmur mevsiminde nehirden göle doğru olan akıntı, kurak mevsimde gölden nehire doğru oluyormuş. Tonle Sap Gölü Siem Reap'e on beş km. uzaklıkta ve Güneydoğu Asya'nın en büyük tatlı su rezervi.

Gezdiğim yerlerde ne yedim içtim ayrıntısıyla anlatmam, ancak çok sevdiğim bir şey varsa tarif ederim , burada da asla unutamayacağım bir şey yedim. Tarantula, evet yanlış okumadınız, ormandan yakalanmış, kızartılmış, kocaman, siyah bir örümcekimsi böcek. Kmer dilinde ne yediğimi söylemem imkansız, uzun bir adı var. Önce yiyemem ben bunu dedim, baktım yirmili yaşlarda bir batılı çıtır çıtır yiyor, nasıl diye sordum. Hafif tuzlu gibi dedi, gözlerimi kapatıyorum, içimden cips-cips-cips diye geçirirken yiyorum.... Tamam dedim, tanesi bir dolardı, aldım, gözlerimi kapattım, cips, cips cips dedim, yedim....Gerçekten hafif tuzlu, toprak kokulu, çıtır bir şey....





Bİ DE BUNLAR VAR

0 yorum