hekimanne'den cennetin anahtarı

Kendinizi, benimle kıyaslayın

14:47

Hiç durmadan gezip tozuyorum, yiyip içiyorum, eğleniyorum, çevremde çoluğum çocuğum, yüreğim aşkla dolu ne güzel....


Böyle değil tabi ki, hiç kimse değil. Uzmanlar karar vermiş, kıyaslama ile mutlu ya da mutsuz oluyormuşuz. Eskiden dost, akraba, ahbap, arkadaş, komşu...vs. derlesen toplasan yirmi beş-otuz kişi hakkında fikrin olurdu. Sayı azdı belki ama kıyaslama yine vardı. Falanın evi, ötekinin eşyası, diğerinin mesleği, maaşı, çocuğunun aklı fikri eğitimi hep kıyaslanırdı. Ben böyle ortamlarda büyüdüm. Bizim dışımızdakiler el alemdi. El aleme karşı hep iyi yönlerimizi, güzelliklerimizi göstermeliydik. Yalnız biz değil, çoğunluk aynını yapıyordu. Dram, trajedi artık ne varsa, onlar hep dört duvar arasında yaşanıyordu. Aynen şimdi sosyal medyada olduğu gibi. Ama burada, biz büyürken ki el alem kadrosundan çok daha fazla bir kalabalık var. Sosyal kıyaslama düzeyi son derece yüksek. İşte bu kıyaslama sonucu, neye sahip olursak olalım yetmiyormuş. Halbuki mutlu olmamız için de kendimizi takdir etmemiz ve kişisel tatmin gerekiyor. Ben hekimim ama psikolojik yaklaşımlardan anlamam, uzmanlar dediyse doğrudur diyorum. Son zamanlarda, tüm dünyada intihar nedenleri arasında en önemli yeri sosyal kıyaslama alıyormuş. Bu illüzyon ortamının oluşturduğu derin mutsuzluk, yalnızlık, yetersizlikle savaşalım o zaman.
Sosyal medya yokken, o çevredeki el aleme, vitrin olurken, ne kadar zorlandığımı hatırlıyorum. Ben ekonomik sıkıntılarla dolu bir çocukluk geçirdim, küçücüktüm babam öldü. Anneme gelince '' Kol kırılır, yen içinde kalır '' atasözü, sanki onun için söylenmişti. Her zaman normalden üzgün, bedbin ve öfkeliydi, yaşamanın bir yük olduğunu düşünürdü. Sonrasında aklımda kalanlara gelince, zorlu bir eğitim, ki bu yıllarda yazları kurak, kışları çok soğuk bir iklim, otobüs durağına kadar yürünen bitmek bilmeyen yollar, kömür sobaları, geniz yakan kirli hava, süregelen ekonomik sıkıntı, giderek solan cildim ve fersizleşen gözlerim. Tam kurtuluyorum derken, yarı psikopat bir adamla evlilik, her ayrılma girişiminde ölüm tehditleri, bu kaosta şu ya da bu nedenle doğan çocuklar. İş hayatı da farksızdı, yarı zekamda bile olmayan amirlerin, patronların emrinde çalışmalar. Gerçek buydu ama bu gerçeğin içinde güzel gözlü, sarı bukleli bebekler vardı, hiç vazgeçmediğim şiirler vardı, her geçen gün, yazmaktan daha da hoşlandığım satırlarım vardı, denizin mavisi, rakının lezzeti vardı.
Ben kayıplarımı saklamayıp ama sürekli taşımayıp, ardımda bırakıp kazançlarımla yola devamı öğrendim.
Kıyaslamak isteyenlere duyurulur. Sürekli gezip tozuyorum, yiyip içiyorum, çalışmayı zevk haline getirmişim, aşkla doluyum, kırışıp buruşuyorum ama kendimi çok güzel hissediyorum. Buyurun kıyaslayın. İsterseniz fiziksel ve ruhsal travmalarımı, maddi kayıplarımı, özgüven noksanlığıyla geçen yıllarımı, uğradığım onlarca haksızlığı kıyaslayın. İnanın yok birbirimizden farkımız....

Bİ DE BUNLAR VAR

4 yorum

  1. Nasıl samimi, nasıl doğru tespitler hekim anne! Yok birbirimizden farkımız..


    YanıtlaSil
  2. Tıp fakültesi öğrencisi iken tanımıştım sizi. Çok güzel, sarışın, mavi gözlü, sürekli gülen bir yüze sahip incecik bir genç kız hatırlıyorum. Üstelik öğrenciliğimiz anarşinin had safhada olduğu on iki eylül öncesinde idi. Yıllar sonra düşününce sizin evde gerçekten de kol kırılıp yen içinde kalmış diye düşünüyorum. Çünkü öğrencilikte hatırladığım "hekimanne" ne kadar hayat dolu, ne kadar pozitif enerji yayan biriydi! sanırım insan kendisini bir başkasıyla kıyaslamayınca, her şeyden önce kendisini sevince hayata bakışı da daha olumlu oluyor. Saygılar...

    YanıtlaSil
  3. Çok güzel bir yazı. Blogunuzu henüz keşfettim. İyi ki yazmışsınız, iyi ki karşılaştım bu blogla.

    YanıtlaSil