hekimanne'den cennetin anahtarı

Aşk var aslında

14:06



Erkekler hakkında hiçbir şey bilmezken, böyle adamların, böyle duyguların var olduğunu zannederken, aşkı hissetmek kolaydı
''Eğer bir insan, bir kitabı okuduktan sonra, onu tekrar okumaktan zevk almıyorsa, o kitabı okumuş olmasının, hiç bir değeri yoktur'' demiş Oscar Wilde. Katılan olur, ya da olmaz.Ben katıldım mı? Bilmiyorum. Bu söze rastlayınca, birkaç kez okuduğum kitaplar nelerdi diye geçirdim aklımdan. Bir çok var ama ilk aklıma gelivereni, A Tale of Two Cities ( İki Şehrin Hikayesi). Bir Charles Dickens klasiği.

İki farklı şehir, iki farklı adam


Dickens, bu kitabı tefrikalar halinde 1859 da yazmış, bir edebiyat dergisinde, otuz bir hafta yayınlanmış, sonra kitap haline getirilmiş. Halen 250 milyon kitap dolaşıyor dünyada. Kaç kişi okudu bilemeyeceğim artık.
İlk önce, ortaokulda okudum, masal gibi okudum. Gözlerimden yaşlar boşalarak kitabı bitirdiğim zaman, Sydney Carton'a aşıktım. Aşkı için ölebilen bu adam, henüz yeni yeni filizlenen kadınlığımı okşamıştı benim. İkinci kez, lisede, ödev yapmak için okudum. Tarihsel olaylar, mekan, kurgu ve karakterleri inceledim. Tek tek, ayrıntılarıyla yazdım. Aslında belki de bu kadar detay istenmemişti, üstelik ben bir fen öğrencisiydim. Edebiyat sever, bir fen öğrencisi. Matematik gibi okudum romanı, sonunda otuz sayfalık bir özet ve geniş bir roman tahlili vardı elimde. Sonuçta Sydney Carton'a yine aşıktım.
Sonra, aradan bin yıl geçti sanki. Geçenlerde bir film sitesine üye oldum. Eski filmleri seyretmek için bir site. Sitede İki Şehrin Hikayesi'nin bir kaç versiyonu var. 1935, 1958, 1980 de filme alınmış. Türkçe alt yazı yok tabi, anlamaya çalışarak seyrettim. Hatta youtube'da yüklü versiyonu sessiz. Filmden sonra tekrar okumak istedim, okumanın tadı bambaşkadır.Bir baktım ki kitabım yok. Eski kitaplarımın hepsi, kendimi aceleyle göç ettirirken İzmir'de kaldı. Hemen yeni bir tane aldım ve tekrar okudum.Girişini çok severim. ''Zamanların en iyisiydi, zamanların en kötüsüydü, hem akıl çağıydı, hem aptallık, hem inanç devriydi, hem de kuşku. Aydınlık mevsimiydi, hem umut baharı, hem de umutsuzluk kışıydı...'' diye başlar Charles Dickens.
Umudu bile güzel


Son giyotin sahnesinden sonra, mideme yine bir yumruk indi. Çocukken, genç kızken aşık olduğum bu adama tekrar sonsuz bir sevgi duydum. Erkekler hakkında hiçbir şey bilmezken, böyle adamların, böyle duyguların var olduğunu zannederken, aşkı hissetmek kolaydı. Bu yaşımda, erkekler hakkında çok şey bilirken, böyle adamlar, böyle duygular asla yok derken, içimi ısıttı, var ama sen karşılaşamadın Feray dedi bana. Sydney Carton, bu kez aşk değil umut verdi.










  

Bİ DE BUNLAR VAR

2 yorum

  1. Feray hanım kaleminize, yüreğinize sağlık! Ben de bu yaşıma kadar diyecek yaştayım.Diyorum ki duyguların kadını erkeği yok.Taş kalpli kadınlar tanıdım, aşk dolu yüreği olan erkekler.Ve ilginçtir ki o taş kalplilerle aşk dolular birbirini bulur kadın erkek farketmez. Ve umudumuz daim, dersler bitince aynı kalpler buluşur diye...
    SU

    YanıtlaSil
  2. Dersler bitsin ve aynı kalpler buluşsun. Umalım en azından :)))

    YanıtlaSil