hekimanne'den cennetin anahtarı

Sihirli sözlerin sohbeti ÇEMBER

20:44

Yeter ki samimi olsun, içinde bolca hayal olsun ama zerre kadar yalan olmasın


Dil ne acaba? Dili aracı kıldığımız sohbet ne? Sokakta konuştuğumuz, evde konuştuğumuz, resmi ortamlarda konuştuğumuz....Ya da yazdığımız dil. Kim ne demiş? Kimler dinlemiş? Sözlü ya da yazılı denilenlerin izi kalmış mı? Söylenilenler kayda değmiş mi? Bu kadar soruyla başlamamın nedeni, okuduğum, daha doğrusu okumaya çalıştığım bir yazı. o da bu konuyla alakalı. Yazıda öyle ağdalı bir dil, o kadar çok betimleme ve metafor var ki. Onu bölümlere ayırmak, özetlemek, ana fikri bulmak için didiklemek gerekiyor. Ben, çok basit, sokak ağzı denilen biçimde argo ve teklifsiz konuşmaları sevmem. Böyle konuşanlarla arama ister istemez bir mesafe girer. Okur yazar olmak, eğitimli olmak, her ne kadar  kelime seçme, cümle oluşturma, meram anlatma dinamiğinde yararlı olsa da, aynı zamanda zararlı da olabiliyor. Sokak ağzı ve bunun yazıya dökülmesi beni ne kadar itiyorsa, yüksek entelektüel kapasiteyi fazlaca göze sokan, ayrıntılar içinde dolanırken sihrini kaybeden konuşmalar ya da metinler de, o kadar itiyor.
Maalesef ülkemizin bir gerçeği var, okumayı, yazmayı sevmiyoruz. Konuşma dilinde az kelime kullanıyoruz. Az kelime, az konu demektir. Burada da toplumsal roller devreye giriyor. Kadınlar yemek, ev işi, çocuk bakımı, alışveriş konularına yoğunlaşırken, erkekler spor, otomativ sektörüyle ilgili konular ve politika konuşuyorlar. Az da olsa içi dolu sohbet konuları tükenince iki cins de seks geyiği yapmaya başlıyorlar. Biraz daha olgun yaşların konuları genellikle sağlık sorunları, tedavi önerileri, seyahat öyküleri, yine çocuklar ve benzerleri. Entelektüel sohbetlere gelince, ağır edebi konular, felsefik derinlikte kaybolmalar, ben dilinden nefretle başlayıp, o ağzıyla konuşmaya devam ediyor ve bir türlü sonuca ulaşamıyor. Ütopik hedefleri olduğu için konuşanı tatmin ediyor belki ama sohbet mi diye sorarsanız bana göre değil.
Ben konuşmayı severim, yazmayı severim, ben dilini de severim. Ve yukarıda anlattığım çıkmaz sokağa girdim. Madem ki herkesin tuttuğu yol bu, yürüyelim o zaman ve kurallara göre sohbet edelim dedim. Hatta yıllarca, oto sansür uygulayarak, zaten güdük olan konuları iyice yontarak yapay şeyler söyledim , bu halimle bile bana çevremde hoş sohbet bir kadındır dediler.
Sonra, çok sonra Virginia Woolf hakkında okurken, şöyle dediğini öğrendim '' Eğer kendiniz hakkında gerçeği anlatmıyorsanız, başka insanlar  hakkında da gerçeği anlatamazsınız.''
İşte o gün, kendi hakkımdaki gerçekleri anlatmaya ve eş zamanlı olarak da yazmaya başladım. Kendin hakkındaki gerçekleri anlattığın sohbete ÇEMBER deniyor.
Son yıllarda onlarca çemberde bulundum. Çemberlerde yaş yok, cinsiyet yok, meslek yok, o an var ve gerçekler var. İşte ben çember sohbetini seviyorum, oradaki dili seviyorum, sevgiyi, saygıyı, özeni, coşkuyu seviyorum. Sansürsüzce duyguların salıverilmesini seviyorum. Artık geriye dönmem imkansız, sansür imkansız, yalan imkansız, içi boş kelimeler imkansız. Teşekkürler Woolf ve canım çember arkadaşlarım.

Bİ DE BUNLAR VAR

2 yorum

  1. Bana iyi geliyor çember sohbetleriniz, teşekkürler.

    YanıtlaSil
  2. Devam edeceğiz sohbete, susmak zorunda kalıncaya kadar

    YanıtlaSil