hekimanne gezerken

Bir uçtan, bir uca VİETNAM - Ejderhanın karnı

14:22

Meydanda lotus duruşuyla oturmuş, öğrencilerine başından aşağı benzin döktürmüş ve kendini yakmış, yanarken hiç kıpırdamamış ve ses çıkarmamış.

Ejderhanın karnı deyince merak ettiniz değil mi? Vietnam, boyuna doğru ince uzun bir ülke, çok çoook zaman önce ejderhaya benzetiyorlarmış. İşte ejderhanın karnı ülkenin tam ortası. Kuzey ve Güney diye ikiye bölündükleri zaman, bu iki tarafın tam birleştikleri yer.

Hanoi ve Ha Long Bay'dan sonra güneye doğru yola çıktık. Hanoi'den uçakla bir buçuk saatlik yol aldık ve Danang'a geldik. Hue, Danang'dan otobüsle iki saat, Hoi An ise başka bir yöne doğru kırk beş dakika uzaklıkta.

DANANG
Bir yerde okudum, dünyada hiç bir yer Danang kadar hızla değişmemiştir diyor. Burası Vietnam'ın üçüncü büyük şehri. Sahil şeridi, artık izin verilen uluslar arası otel zincirlerinin inşaatları ile dolu, hatta şehrin en önemli simgesi olan Mermer Dağlar mermer çıkara çıkara küçülüp yok olmaya başlayınca üretime dur denmiş. Aslında değerlerini bilip, korumaya çalışmak ile turizm adına bu değeri vahşi ticarete açmanın sınırında bir ülke burası. Umarım her yer olduğu gibi kalır, gezilir dolaşılır ama masumiyetini kaybetmez.

Danang'da iki yer çok ilgimi çekti, ilki Mermer Dağlar, bir diğeri Cham (Çam) Müzesi. Yüksekçe bir yerden bakarsanız, şehrin siluetinde beş tane tepe görüyorsunuz, tepeler anlaşılacağı üzere mermerden oluşmuşlar, isimleri dünyanın temelini oluşturanlar. 1-Kim(Metal) 2-Moc(Tahta) 3-Tuy(Su) 4-Hoa(Ateş) 5-To(Toprak)
Danang-Mermer Dağlar

Biz Tuy tepesine çıktık, yani su tepesine. Merdivenlerle desteklenmiş, dolana dolana patika yoldan çıkılabilir, aslında tüm gezilerimde nereye tırmanmak gerekiyorsa yaparım ama hava o kadar nemliydi ki, inanılmaz terleniyordu, ilk kez benden akan terin yere damladığını ve bulunduğum yeri ıslattığını gördüm, rehbere önce yürürüm demiştim ama yok dedim, beni aşan bir hava var, asansöre bineyim. Asansörle yukarı çıktık, yükseldikçe, diğer tepeleri, göz alabildiğine kıyı şeridini seyredebildim, yani asansör iyi karardı, yukarısı çok kalabalıktı ama aşağıya göre kısmen serindi. Tuy Tepesi, tapınaklar ve mağaralarla dolu bir dağcık.

Ufacık bir düzlükte Buda ve çevresinde beş ilk inananı oturmuş, inanılmaz gerçekçi, sanki heykel değiller gibi ve ortalarında dev bir gamalı haç. Aaaaa gamalı haç dedim, iyi ki de dedim rehberimizden gerçekleri öğrendim. O bir svastika dedi ve anlattı.....

Svastika, Sanskritçe bir kelime (su-iyi, asti-mutlu olmak), iyi olmak, mutlu ve sağlıklı olmak anlamına geliyormuş, ilk kullanımı M.Ö 2000 gibi, evrensel bir sembol, hemen hemen tüm medeniyetlerde var. Bizim buralarda da kullanılmış, Mezopotamya sikkelerinde var, Osmanlı ve Selçuklu halılarında var, hat sanatında var. Biz svastika demiyoruz, ''Oz Damgası'' diyoruz. Hatta konumuzla hiç alakalı değil ama ozan kelimesi buradan türemiş.

Svastikalı ve beş arkadaşlı Buda'nın önünden geçip Cehennem Mağarsı'na doğru gidiyorsunuz. Adı cehennem ama havası nispeten ortamdan daha serindi, adına takılmadım mağarayı  sevdim. Mağaranın üstü eskiden kapalıymış, savaşta ABD uçakları bombalarken zarar görmüş ve delinmiş, her mağara gibi sarkıt ve dikitler var, bunlardan iki tanesi var ki, herkes onların fotoğrafını çekmeye çalışıyor, birisi fil kafası diğeri deniz anasına benziyor, ben de fotoğraflamaya çalıştım ama kapkaranlık birşeyler oldu, onlar fotoğrafla olmaz gidip görmek lazım.

Danang'da beni etkileyen ikinci yer Cham ( Çam) Müzesi'ydi. Cham çok eski bir Güney Doğu Asya halkı, bir zamanlar çok büyük bir uygarlıkları varmış ve bu günlere onlardan neredeyse hiç kimse kalmamış, işte bu müzede Cham'lara ait taş heykeller, sunaklar, simgeler var. O kadar çok tanrı var ki isimlerini hiç aklımda tutamadım, işte o tanrılara ait kumtaşı heykeller görmeye değer. Tüm Vietnam gezisinde en kısa kaldığımız yer Danang'dı. Okuduğum ve fotoğraflarına baktığım için biliyorum, Son Tra yarımadasındaki dev kadın Buda heykeli ve dünyanın en uzun teleferik hattına sahip Ba Na tepeleri de görülesi. Ama maalesef bizim programda yoktu, siz gidince mutlaka onları da görün.

HUE
1802-1945 arasında Vietnam'a başkentlik yapmış bir kent. Anıtları 1993'den bu yana Dünya Kültür Mirasları listesine girmiş. Güney ve kuzey sınırında bir kent, savaş boyunca Güney Vietnam'da kalmış. Savaştan çok zarar görmüş, anıtların neredeyse yüzde doksanı ABD bombalarıyla yıkılmış.

Hue, bir nehir kıyısında, ismi Parfüm Nehri. Her yıl muson yağmurları mevsiminde, yağmurun şiddetinden dökülen çiçekler, dağlardan bayırlardan sürüklenip nehre akarmış. Yılın o döneminde nehrin üstü tamamen çiçek dolar ve mis gibi kokarmış, işte bu kokuya ithafen ismi Parfüm.
Parfüm Nehri

Parfüm Nehri

Hue
'ya gece geldik, otelimiz nehir kıyısına neredeyse yürüme mesafesindeydi, tekneyle kültür mirası olmuş anıtlara gittik. Çok çok yıllar önce bu bölgede bir şehir kurmaya karar veren imparator, şehri nereye kurması gerektiğini yarı tanrıça yarı bilge yaşlı bir kadına sormuş, kadın yeri göstermiş ve Hue kurulmuş. Yaşlı tanrıça için bir pagoda yapılmış, tekneden inip merdivenlerden çıkıyorsun ve karşında dev bir pagoda. İşte burası Thien Mu ( Yaşlı Tanrıça) Pagodası.Tam merdivenlere yaklaştık ki süper bir müzik, meğerse ünlü bir Vietnam'lı pop şarkıcısına klip çekiyorlarmış.
Thien Mu Pagodası



Oradan Yasak Mor Şehir'e gittik, Çin'deki Yasak Şehrin bire bir kopyasıymış, ama maalesef burası da bombalardan nasibini almış, restore etmeye çalışıyorlar. O kadar büyük ki yürüyerek dolaşmak neredeyse imkansız, akülü arabalarla dolandık. Ve sonra İmparator Minh Mang'ın oğlu tarafından yapılan mozolesine gittik. Kuş bakışı insan vücuduna benzeyen çok ilginç bir mozole. İşte bu anıtların tümü Parfüm Nehri'nin kıyısında.
Yasak Mor Şehir



Ao Dai

Hue'den aklımda iki şey daha kaldı, birisini gülümseyerek, diğerini gözlerim yaşararak hatırlayacağım. İlki Ao Dai denilen yerel kıyafetleri giyip katıldığım seremoniydi, çok hoştu çok, giysiyi çıkarmak istemedim. Diğerine gelince. Yıl 1963 Güney Vietnam'ın başında Diem var, koyu katolik bir Fransız kuklası. İşte bu Diem Buda'nın doğum gününde Budizm bayraklarını asmayı yasaklayan bir emir vermiş, bunun üstüne, durumu protesto eden Thich Quang Duc isimli bir budist rahip kendi kullandığı araba ve iki öğrencisiyle Saygon'a gelmiş, meydanda lotus duruşuyla oturmuş, öğrencilerine başından aşağı benzin döktürmüş ve kendini yakmış, yanarken hiç kıpırdamamış ve ses çıkarmamış. İşte bu rahibin kullandığı arabayı Thien Mu Pagodası'nın yanındaki müzede gördüm.

Thich Quang Duc'ın arabası

HOİ AN


İşte burası çok güzel, küçücük bir sahil kasabası gibi, eski yüzyılların önemli bir limanıymış, tabii aç gözlü batı burayı keşfetmiş, kolonyal dönemde her yerin ismi gibi buranın adını da değiştirmişler, savaş bitinceye kadar Faifoo diye bilinmiş. Halbuki Vietnamca'da gerçek adının manası çok güzel. Hoi An barış için toplanılan yer, barış yurdu gibi bir anlamda. Eskiden Japonlar ve Çinliler ayrı ayrı mahallelerde otururlarmış, arada minik bir nehir var, geçmek çok zor olurmuş ticaret kolaylaşsın diye iki mahalle arasına bir köprü yapılmış, ismi Japon Köprüsü, masal dekoru gibi, oradan başlayan minik renkli fenerlerle dolu sokaklara yayılan süper güzel çarşı pazarı var. Bardaktan boşalan yağmurun altında çarşıyı dolandım, bir sürü de ufak tefek şey aldım. Ayrıca El sanatları Müzesi'ni, Tamky Evi'ni, Chua Ong Pagodası'nı seri bir şekilde dolaştık. Motorsikletlilerin ve bisikletlilerin kullandığı değişik bir yağmurluk var, ondan aldım, göz hariç, insanın her yerini kapatıyor, öyle bir yağmurluk ki,  muson yağmuru bile beni tek damla ıslatamadı.
Hoi An sokakları

Japon Köprüsü-Hoi An




Bİ DE BUNLAR VAR

0 yorum