hekimanne gezerken

Bir uçtan, bir uca VİETNAM - SAYGON

14:41

Zeminde bir müzik var, ekranda Vietnam harfleriyle yazılmış şarkı sözleri yazıyor, ciddi ciddi ekrana bakıp ''Yıldızların Altında''yı söyledim


Artık Vietnam'ın en güneyindeyiz. Ve bu ülkedeki son durağımız Saygon, şehrin resmi adı Ho Chi Minh. Boydan boya Vietnam'ı ülkenin hikayesini dinleye dinleye gezerken, bu devrimciye hayran kaldım. Ama ben de halkın halen dediği gibi bu şehre Saygon diyeceğim. Ho Chi Minh ismi resmi yazışmalarda kullanılıyormuş. Saygon 1975 yılına kadar Güney Vietnam'ın başkentiymiş, Vietnam birleşince tüm ülkenin başkenti Hanoi olmuş.

Deltada kurulmuş bir şehri uçaktan ilk kez gördüm, sanki gerçek dışı. Sular çamur rengi, gri kahverengi bir kalemle karmakarışık çizilmiş gibi, her yer göl, her yer nehir.

Başkent olmasa da Saygon, Vietnam'ın en büyük şehri, Vietnam'ın kalbi. Mekong Nehri deltasına kurulmuş en güzel şehri.

Burayı gördükten sonra, başka hiç bir trafik size sıkışık ve karışık gelemez. Buranın havasını soluduktan sonra başka hiç bir yer size nemli, yapış yapış sıcak gelemez. On milyonluk kentte dokuz milyon motosiklet varmış, varın gerisini siz düşünün, karınca gibiler, her yerdeler ve her şekildeler.

Saygon'da bir turist ne yapıyorsa onları yaptık, ne görüyorsa onları gördük. Gezmeye çevreden başladık. Saygon'un 90 km. kuzeybatısında Tay Ninh diye bir şehircik var. Önce oraya gittik, 1900'lerin başında Ngo Van Chieu diye bir hükümet görevlisi bir inanış tariflemiş. İsmine Cao-Dai demiş. Yüksek yer anlamına geliyor. Kaodizm 1926 da resmi din olarak kabul edilmiş ve tüm dünyada altı milyon inananı varmış. Tüm dinlerin azizleri onlar için önemli, Konfüçyus, Lao, Buda, Tseu, Hz. İsa, Hz. Muhammed'in ortak görüşleri dini oluşturmuş. Ama bununla da kalmamışlar, Victor Hugo, Descartes, Pasteur, Shakespeare, Lenin'i de aziz ilan etmişler. Baş tapınaklarını ziyaret ettik, öğlen ayinlerine seyirci olarak katıldık. Tapınakları rengarenk, geniş bir boşluk hissi veriyor. Sanırım oradan etkilenmek için, dinin içeriği her neyse ona inanmak lazım.


Etkilenmek deyince, yaşadığım sürece aklımdan çıkmayacak bir yer var ki, o da Saygon yakınlarında, Saygon'a kuzeye doğru 70 km. uzaklıkta Cu Chi şehri. Kuzey Vietnam'ın Güney Vietnam'a en çok yaklaşabildiği yer burası. İşte burada Viet kong askerlerinin saklandığı tüneller var, yer altı tünellerin uzunluğu 200 km. kadarmış. Giriş delikleri 28x40 cm. Yani bir batılının girmesi imkansız, kendileri de yılan gibi sürünerek giriyorlarmış, tünellerde yattıkları, saklandıkları odacıklar, hava delikleri çok etkileyiciydi. Hemen oracıkta turistik olarak ufak tefek şeylerin satıldığı bir yarı açık dükkan ve onun yanında atış poligonu var. Atış poligonundan gelen silah sesleri ormanda yankılanıyor, sanki savaşın içinde gibi oluyorsunuz, yürürken aniden karşınıza asker çadırları, dinlenen askerler çıkıyor, birden canlı zannediyorsunuz. Bir de bu ruh halindeyken, sakın gruptan ayrılıp, okla gösterilen güzergah dışına çıkmayın, ormana girmeyin, henüz bulunmamış, patlamamış mayın olabilir diye uyarılınca tam oldu. Heyecanlandım, taşikardi gibi oldum. Çıkışta bir ziyaret defteri var, ona ''Kurtuluş Savaşınız karşısında saygıyla eğiliyorum'' diye yazdım. Adımın yanına da Türkiye ekledim. Yani hepiniz adına, onları takdir ettim.


Şehrin içinde hiç bir yeri gezmeseniz de seyretseniz yeter. Kıpır kıpır, şıkır şıkır capcanlı bir şehir. Biz durmadık dolaştık tabii.

Önce tapınaklar, aklımda kalan iki tanesi Thien Hau Mabedi ve Yeşim İmparator Pagodası. Thien Hau'da ben de havaya girdim ve tütsü yaktım, vatanıma barış ve esenlik diledim. Burası tıklım tıkış bir mabet, ağır bir kokusu ve pis görüntüsü var, bizden bir ay önce Obama gelip dolaşmış, içeride yarım saat kalmış, o kokuya nasıl dayandı bilemedim. Benim girip bakmam, fotoğraf çekmem, tütsü yakmam bir kaç dakika sürdü, ona rağmen genzim yandı. Yeşim İmparator Pagodası'na gelince, her pagoda gibiydi, içinde yeşim taşından bir şeyler var zannettik meğer yeşim sadece ismindeymiş.


Eski Başkanlık Sarayı'nı, Ulusal Vietnam Savaş Müzesi'ni gezerken, resmen gözyaşı döktüm. Japonya'da Hiroşima'daki müzeyi gezerken de ağlamış ABD'ye saydırmıştım. Yine aynı oldu, hem ağladım, hem ABD'ye ağzıma ne gelirse söyledim. Dünyadaki acının neredeyse yüzde sekseni ABD yüzünden. Maalesef diyorum, neyse konumuz bu değil, konumuz güzel Saygon.


Vietnam'ın uzun yıllar Fransız Kolonisi olduğunu bu şehirde daha çok anlıyorsunuz, mimaride oldukça fazla kolonial dönem binası var. Bunlardan ikisi var ki, çok güzeller. İlki Notre'Damme Katedrali, ikincisi Merkez Postanesi. Katedrali dışından resimledim, içinde tadilat vardı, okuduğum gezi notlarına göre içi de çok güzelmiş. Postaneye gelince içine girdim, kartpostallar, kitap ayraçları, takvimler aldım. Biraz içinde oturdum, öylece giren çıkanı seyrettim, kimbilir kimler kimlere mektuplar gönderdi, kim bilir?

Bir de yemek içmek alışveriş kısmı var tabii. İstanbul'da Mısır Çarşısı'nı, İzmir'de Kemeraltı Çarşısı'nı şimdi bulundukları alanların onda birine sığdırın. İşte Saygon Kapalı Pazar Yeri böyle. Bir ara çıkışı kaybettim, boğuluyorum sandım. Ben geniş, havadar pazarları severim. Onun için çay ve mentollü pomad alacaktım, bakamadım bile, kendimi dışarıya dar attım.


Ama gece Bonsai isimli bir tekneyle, Mekong'un kollarında dolandık, yemek yedik, karaoke yaptık. Karaoke deyince, ben de yaptım, zeminde bir müzik var, ekranda Vietnam harfleriyle yazılmış şarkı sözleri yazıyor, ciddi ciddi ekrana bakıp ''Yıldızların Altında''yı söyledim. Hani, mavi nurdan bir ırmak, gölgede bir salıncak diye sözleri var ya, işte onu . Gerçi nehirleri çamur gibi, hiç mavi nurdan değil, sanırım müzik bu şarkıyı anımsattı bana. Dönüşte bir arkadaş, ''Üsküdar'a Gider iken, Aldı da bir yağmur''u söyleseydin dedi. Tamam olur, bir daha giderim, Bonsai'ye binerim, karaoke'ye gönüllü olurum, söylerim.


Bİ DE BUNLAR VAR

0 yorum