hekimanne'den cennetin anahtarı

Resmin Bütününü Görme

13:41

   Başka ülkelerde nasıl bilemeyeceğim ama bizim ülkemiz ötelenmiş yaşantıların ülkesi



   Bir keşif yaptım. Keşif belki iddialı bir kelime olacak, başka bir şekilde açıklayayım. Bir şey buldum, ya da zaten vardı, ben yeni farkettim. Sonra bir baktım ki, bir çok insan bunu zaten uyguluyor. Kendime önce kızdım, sonra ölmeden önce, bu zaman diliminde bunun farkına vardığım için kendimi kutladım. Farkettim dedim ya, tuzu kuruların farkındalık yolculuğu aklıma geldi.

   Benimki bir farkındalık değil. Sadece fark etme. Zaten farkındalık ne ki? Tam anlayabilmiş değilim. Kendini ara ve bul. Kendini gerçekleştir. Kendinin farkına var. Farkındalığını artır. Daha da ileri git, kendi içine gir, kendinle birleş, auraları farket, karşıdakiyle birleş, oldu olacak doğayla birleş.....

   Tamam da nasıl? Hımmmm, tabi bunları yapabilirsin ama kolay değil, yönergeler var, onları öğreneceksin. Önce şu kitapları al, sonra bu kurslara gel, hatta çok özel farkındalıklar istiyorsan, filan özel dersleri de alıver. Kolay mı, kendimizin farkına varacağız, dünyanın kalanıyla birleşeceğiz. Eee bunun için pamuk eller cebe, biraz fedakarlık lazım. Çok değil, bir gecelik toplantıya, bir aylık asgari ücret kadar parayı ver, farkına var git. Aaa varamadın mı? Biraz daha özel yaklaşım gerekiyor, biraz daha para ver, hemen eve git eşyaların yerini değiştir, salonun ortasına suni bir şelale al, duvarları mora boya. Yine mi olmadı, senin çakralarında inanılmaz bloklar var, her hafta gelmen lazım, çakra başı bir asgari ücret. Aynı zamanda seni bir arkadaşıma yönlendiriyorum, çok özel bir yoga eğitmenidir, açılan çakralardan enerji girmesini sağlayacak, tabii ona da bir kaç asgari ücret vereceksin. Hala olmadı mı? Şimdi de.....filan, falan, feşmekan, hadi üç asgari ücret daha...

   Bu kadar uğraş sonrası farkındayım uleynnnn diyorsun, farkındayım yeterrrr... Ya da son günlerde rastlıyorum, çakraları ve gözleri para vere vere açılan farkında kişi, hemen aynı işe soyunuyor. O kadar çok canı sıkkın, sıkışmış, bedbin tuzu kuru var ki ve bir o kadar da para....Şimdi artık para verme değil kazanma zamanı diye düşünüyor sanırım. Aslında bu da bir nevi farkındalık.....

   Ama benim fark ettiğim şeyin bunlarla ilgisi yok, hem de para vermek için herhangi bir kişisel gelişim şeysi okumadım, kurs ders filan görmedim. Bedavadan fark ettim.

   Doğduğum zaman bir projenin içine doğmuşum. Yani sadece aile açısından değil, toplumun dinamikleri öyleydi sanırım. Ben bu projeye, resmin bütününü görme projesi diyorum. Yaşamanın planı kısaca bu. Planımız, hayalimiz  resmin bütününü görme. Resimde, maddi manevi mükemmel getirisi ve sürekliliği olan bir meslek, mutlu bir evlilik, uslu ve çalışkan çocuklar, mal mülk var. Tabi her resim benzer olsa da aynı değil, kimisinde makam sonsuz yer tutarken, bir diğerinde olmazsa olmaz daha toplum yararına idealize edilmiş bir durum olabilir. Bir konuya sonsuz yoğunlaşmış bilim adamının resmi bambaşkayken, sporcunun ki daha bir başkadır. Düşünelim, bizim ülkemizde ulaşmak için hayal ettiğimiz resim bireysel olmasın, çoğulu ilgilendiren toplumsal bir hayalimiz olsun. Mesela gelirin liyakat sistemine göre paylaşıldığı, demokratik, tamamen şeffaf kurumlarca yönetilen, barış dolu topraklar hayalimiz olsun. Kendimize göre, ya da tarihte izlenilen yollara benzer yollardan yürüyüp resmi bütünlemeye çalışıyor olalım. Ya da böyle ulvi bir neden olmaksızın başımızı sokacak bir ev almaya odaklanalım. Veya resimdeki en önemli hayalimiz, şu anda benim hayal edemediğim bir şey olsun.

   Kim olursa olsun, hayal edilen şey ne olursa olsun,  parçalar birleştirilip son resme ulaşılmaya çalışılır. Kişi bu arada ölmez, yer içer, uyur, toplumun tarif ettiği üzere gereğini yapar ama yaşamaz. Yani gerçekten yaşamaz, gerçek yaşamayı resmin tümünü gördükten sonraya öteler. Başka ülkelerde nasıl bilemeyeceğim ama bizim ülkemiz ötelenmiş yaşantıların ülkesi.

   Şu işler bitsin, şu sınavlar kazanılsın, şu satın almalar bitsin, şu düğün bitsin, şu para biriksin, şu işe girilsin, şu savaş kazanılsın, taşınılsın, gidilsin, geri dönülsün....sin, sın, sün, sin, sin..... Tabi ki resim tam bitmeden ölünüyor. Şu aralar bir reklam dönüyor, bir emeklilik sigortası reklamı, gece gündüz çalışan, koşuşan kadınlar ve adamlar var, vurucu cümleye gelince; Hayallerinize ulaşabilmeniz için sizin yanınızdayız. diyor. Yani bir sigorta kurumu, resmi tamamlayabilmeleri için, hiç durmadan koşuşturan bu insanlara borç para veriyor. Hayal ne?Resmi tamamlamak. Eee bunu tamamlamaya ömür yetiyor mu? Hayır....Hiç unutmam, bir defterim vardı, ismi  unutma defteri. Günlük yapılacaklar listesi yapardım, hallettikçe yanına tik koyardım. Bir çoğu yetişmezdi ertesi güne kalırdı, ertesi gün yapılacaklara yenileri eklenirdi. Ama önemli değildi, nasılsa bir hayalim vardı, resmi bütünlemek böyle bir şeydi.

   İşte ben bunu farkettim, çok geç farkettim ama olsun, daha ölmediğime göre, zararın neresinden dönersen kardır. Bir bütün resim yok, öyle parçalar birleşerek hiç bir şey oluşturmuyor. Her an ayrı bir resim, hepsi ayrı ayrı bütün. O an baktın baktın, gördün gördün....Eğer yapmadınsa maalesef çok geç, o anın, o resmin tekrarı yok.

   İşte ben bunu farkettim. Aslında bunu yıllardır duyardım. Horatius'un ünlü deyişi Carpe diem'i bilirim. Anı yaşa dendiği zaman küçümsemiştim, hazcı bir yaklaşım gibi gelmişti. Ya da günlük yaşa gerisini düşünme gibiydi. Ben asla masaldaki ağustos böceği olamazdım, karıncaydım, bana karıncalık yakışırdı. Veee yıllar geçti, nihayet anı yaşa lafının, yaşadığın anın değerini bil olduğunu anladım. Anlamakla kalmadım, uyguluyorum. Hatta geçmişime baktım ve şunu farkettim. Son beş yılda, daha önceki otuz yılda deneyimlemediklerimi deneyimledim. Derin nefesler aldım, havadaki oksijeni farkettim. Doğaya hesapsız kitapsız dokundum. Yediğim her lokmayı dişlerimle parçalamadan, dilimle damağım arasına kıstırıp tadını kokusunu dokusunu hissettim. dostlarıma sarıldım, kokularını içime çektim, kalp atışlarını hissettim. Geçmişimden özür dilemek için onu süsleyip püsleyip bir masalın tahtına oturttum. Kendimi dünyalı olarak tekrar konumlandırdım. İhtiyaç olarak küçüldüm, daha az eşya, daha az giysi, daha basit yemeğin yettiğini gördüm. Küçüldükçe, birşeyleri kaybetme korkusu azaldı, azaldıkça özgürleştim, özgürleştikçe o anın resmini daha net görmeye başladım.

Şimdi de bir çok defterim var ama hiç birisinin adı Unutma Defteri değil. Şiir Defteri, Masal Defteri, Anı Defteri, Yemek tarifleri Defteri.....vs



     

Bİ DE BUNLAR VAR

0 yorum