hekimanne'den cennetin anahtarı

Masallardan Mutluluğa Giden Yol

11:49

Kendimizi sevmenin, saymanın, iyi davranmanın yolunu illaki bulacağız


Psikoloji'nin profesyonel yaklaşımında, kişisel gelişme programlarında, aydınlanma yolculuklarında ve benzer çalışmalarda klişe bir yaklaşım var. Bilim, yarı bilim ve bilim dışı aynı yaklaşımda. Bunlar kolay kolay uzlaşamazlar ama bu kez aynı yaklaşımda birleşmişler.

Kendini en mutlu hissettiğin ana dön. Dön ve orada biraz dur. Bu uygulananlara psikolojik test dersek, deneklerin %80'i çocukluklarına dönüyorlarmış. Hani o, hep ulaşılmaya çalışılan muhteşem evlerine, para dolu cüzdanlarına, takıp takıştırılan mücevherlerine, mesleki ve eğitim başarılarına, makamlarına, arabalarına, yatlarına, gezmelerine, tozmalarına, düğünlere, derneklere, doğumlara, sevişmelere dönmemişler ve sadece çocuk olmak istemişler. Orada da çoğunluk bir durum tarif etmiş, üstlerinde pijamaları var, yataktalar ve masal dinliyorlar.

Pijamaları giymiş, yatakta anlatılan masalı dinlerken, sadece o an var. Başka herşey silinmiş, masal, hayal ve çocuk...

Halbuki büyüdükçe, toplumun doğru diye dayattığı kurallar devreye giriyor, anda kalabilmek zorlaşıyor. Toplum, ideali, güzeli, ulaşılması gerekeni tarif ederken, yasaklar, cezalar ve ödüller koyarken çaresizce, sessizce buna itaat ediyoruz. Sonra, geriden gelenleri aynı kurallarda yaşamaya zorlayıp sanki öç alıyoruz.

Yardım isteme cesaretini gösterenlere gelince, onlar çareyi pijamayla yataklarında yatıp masal dinledikleri hallerinin hayallerini kurmakta buluyorlar.

Ben de %80'den birisiyim. Psikolojik destek alırken, taa gerilere gittim, pijamamı giydim, pijamamın paçaları ve cep kenarları fırfırlıydı, üstünde her renkten balonlar vardı. Onu giydiğim zaman, balonlara tutunup uçuyormuşum gibi gelirdi. Sonra uzandım, benim yatağımın bulunduğu odada küçük bir pencere vardı, bir erik dalı neredeyse içeri uzanırdı.

İlk geri gitme deneyimimde, çok ağladım, bu gözyaşları gecenin geç saatlerinde bir şiirin mısralarına dönüştü.

Nicedir uzaktım masaldan
Bir gün büyüdüm dedim kendime
Bu minicik odada tıkılamam artık
Dünya beni bekler
Yürünecek yollar, çıkılacak dağlar var
Ve tabi ki kazanılacak paralar
Usulca çıktım yuvadan
Kendimden emin, korkusuz, biraz cengaver
Masallar ardımda
Küçük insanlarla, büyük aşklara
Paranın göz kamaştıran büyüsüne
Yelkenler fora
Bir basamak, bir basamak daha
Bitmeyen çıkışlar, inişler, parçalanışlar
Gönül sancıları, hayal kırıklıkları
Kara büyü sanki
Ve nihayet cılız da olsa bir ses
Gel yanıma dedi
Bir baktım ki ardıma
Yanlışlarla dolu hayatıma
Ne yaptım ben?
Ne yaptılar bana?
Sonra anladım, masallar ardımda
Masallar ardımda.
F.C


O zaman değişelim, biz değişirsek dünya değişir. Değişimin belirli bir reçetesi yok tabi. Değişim için, kaç insan varsa o kadar yol ve yöntem var, hepimiz deneye yanıla bu yolu bulacağız. Kendimizi sevmenin, saymanın, iyi davranmanın yolunu illaki bulacağız. İşte bu yolculukta,sakın ha sakın masallarımızı ardımızda bırakmayalım.

O zaman size bir masal anlatayım. Güneşin masalı, daha doğrusu güneşin anlatılamaz yakışıklılıktaki oğlunun masalı.

Güneş tanrısı Helios göklerde yaşıyor. Her gecenin ardından, en doğuda uyanıyor ve kızgın alevlerin çevrelediği, inanılmaz güçlü ve vahşi atların çektiği güneş arabasıyla hiç durmadan batıya doğru yol alıyor. Ve sonunda, yorgun argın, yola çıktığı yere gelip, yorgunluktan uykuya dalıyor. Bu kadar meşgulken, hangi ara vakit bulduysa, nasıl olduysa bir ölümlüyle beraber olmuş ve bu aşktan Phaeton doğmuş. Phaeton büyüdükçe inanılmaz güzelleşmiş, bakmalara doyulamayan bir delikanlı olmuş.
Çocukluğundan bu yana benim babam güneşin tanrısı, güneş arabasını kullanabilen tek tanrı dermiş demesine de. Ama son zamanlarda belki annesi ölümlü olduğundan herkes ona inanmaz olmuş, hatta alay bile etmeye başlamışlar. En samimi arkadaşları bile yanından uzaklaşmışlar. Annesinin tüm uyarılarına rağmen, hayal kırıklığına uğramış ve babasına sonsuz öfke duyan delikanlı inanılmaz güç bir yolculuk sonrası babasının sarayına varmış. Birbirlerine sevgiyle sarılmışlar. Phaeton, babası Helios'a ne kadar çok özlediğini, nasıl babasız büyüdüğünü, arkadaşlarının ona inanmadığını hatta alay ettiklerini anlatmış. Helios çok üzülmüş, geçen yıllar için bir şey yapamam ama şimdi dile benden ne dilersen demiş. Phaeton, imkansız olan bir şey dilemiş.Güneş arabasını sürmek istiyorum demiş. Babası olmaz, çok zor, çok tehlikeli, hem de sadece senin için değil, aşağıda dünyada yaşayan herkes için de çok tehlikeli. Fazla yaklaşırsan yanarlar, uzaklaşırsan donarlar dediyse de dinletememiş. Zaten üzgün olan evladını daha da üzmek istememiş. İşte o gün güneş arabasını Phaeton kullanmış. Daha yola çıkar çıkmaz, atlar kullanıcının Helios olmadığını ve ne kadar da güçsüz hatta yarı ölümlü olduğunu anlamışlar. İnanılmaz hızlanmışlar, yularları Phaeton'un elinden uçup gitmiş. Bir ara dünyaya o kadar yaklaşmışlarki, yaklaştıkları yerler kavrulmuş, yangınlar çıkmış, bir ara o kadar uzaklaşmışlar ki her taraf buz tutmuş. Çaresizce arabanın kenarına tutunan Phaeton dengesini kaybetmiş ve aşağı düşmüş. Güneş arabasının atları, Helios'tan korkmuşlar ve geriye evlerine dönmüşler.
Güneş arabasının dünyaya en çok yaklaştığı zamanlarda yanan yerlere şimdi çöl diyoruz, güneş arabasının uzaklaştığı zaman donan yerlereyse kutuplar. Peki Phaeton'a ne olmuş biliyor musunuz? Ege' de bir nehre düşmüş ve ölmüş. Helios ve ölümlü karısı çok ağlamışlar. Ama ne yapsalar Phaeton dönmemiş. Bir Ege ırmağında akmış durmuş. Peki biz ne yapmışız biliyor musunuz. Bu topraklarda sulara karışmış yakışıklının adını sonsuza kadar yaşatmak için atların çektiği arabalara onun adını vermişiz. O gün, bu gündür o arabalara ''Fayton'' diyoruz.

Bİ DE BUNLAR VAR

0 yorum