hekimanne gezerken

Aşk kokulu yemenim

16:00

Yemenimde renk var, çiçek var, koku var, daha ne olsun aşk var


Ben ne giyersem giyeyim, boynuma bir şeyler dolamaktan hoşlanıyorum. Eşarp, fular, atkı, tülbent...vs. Alışverişte, seyahatte, orada, burada rastlarsam, bundan var demem, yine alırım. Hobi belki, belki derinlerde biraz fetişistlik barındırıyor. Neyse işte, bunların arasında eskiler, yeniler, hediyeler var. Hepsi çekmecede öylece yan yana uzanırlar. Bir tanesi var ki, eflatun, sarı, mor.. kenarlarındaki oyaları ben yürürken, sanki bir çiçek tarlasında yürüyormuşum gibi, bir oraya, bir buraya sallandıklarından ya da sadece barındırdığı hikayeden dolayı pek severim onu. Uğurlu olduğuna da inanırım. Sınavlarımda, ilk işe başladığım günlerde ( bir çok iş değiştirdiğim için günler diyorum, her işin başlangıç günü farklı tabi), doğurmaya giderken hep onu sardım boynuma.
Onu bana üniversiteyi kazandığım yıl anneannem verdi. Sabunla karışık karanfil kokuyordu. O kokuları çok severdi. Çeyiz sandığının yanındaki çekmecede güllü sabunlar olurdu. Banyodan sonra saçlarımı, o sandıktan çıkan, gül kokulu havlulara silerdim. İşte yine bir banyo günü, aynı sandıktan bu yemeniyi çıkardı, en sevdiğimdir dedi, senin olsun, kullanınca beni hatırla. Ben lavanta severim, çekmecelerimde lavanta keseleri vardır, yemenim de artık öyle kokuyor. Kokusu değişti belki ama yaşam öyküsü aynı tabii. Benimle geçen hayatı biraz göçebe, ben aynı evlerde, aynı şehirlerde kalmayı sevmem. O da dolaştı benimle mecburen. Zaten konumuz benimle dolanmaları değil ki. İlk dokunmasından sonra neler oldu, kenarındaki oyaları kim işledi.
Anneannem bir kasap kızıydı, ailesiyle çekilen bir fotoğrafını görmüştüm. Sanırım 1900'lerin başı, fotoğraftaki kadınların hepsinde siyah örtüler var, anneannemin çok güzel kapkara saçları beline kadar inmiş, genç kızlığa yeni adım atmış yaşlarda, şöyle serbestçe bir şal atıvermiş başına ama o da siyah. O zaman bu rengarenk yemeniyi ona dedem almış olmalı.
Kasabanın panayırında, uzaktan görmüş genç delikanlı onu. Öyle birbirlerine bakakalmışlar. Sonraları anlatırken dedem, ilk görüşte vuruldum derdi. Kara saçlarına, kara gözlerine vuruldum. Ama genç kız, pek öyle aşkla bakmamış ona. Ailesi kara yağız, bıçkın erkeklerle dolu. Kızcağız sarı saçlı, mavi gözlü, ufak tefek adamı görünce şaşakalmış, bakışının nedeni o.
İşte o rengarenk yemeniyi, görüntüsü gibi kibar, zevkli, aşık delikanlı almıştır mutlaka. Belki sadece bezini almıştır, kara saçlı aşkı yumuk elleriyle işlemiştir kenarlarını. Yoksa onlarca yemeninin içinden, neden en sevdiğim desin ki? Bu yemeni, çok zor bir aşka tanık olmuş. O zamanların soylusu sayılan bir ailenin, hayatta kalan tek oğlu, kalkıp konar göçer yaşayan bir kasabın, daha doğrusu çoban kasap karışımı bir adamın bilmem kaçıncı kızına gönül düşürüyor. Olacak şey değil. Ama olmuş. Bu delikanlı bana rengini, bu genç kız bana deli dolu ruhunu vermiş. Bu imkansız aşk bir çok can yakmış, küslükler, mesafeler, özlemler ayıramamış bu iki gönlü.
Cevval bir kadındı anneannem, inşaat dahil, tarım dahil her şeyden anlar. Dedem desem kravatsız kahvaltıya gelmez. Gelelim yemeniye, fotoğraflardan birinde rastladım ona. Her türlü engellemeye rağmen beraber olan bu çiftin bir kızı, bir oğlu olmuş. Fotoğrafta, kız daha bebek, oğlan biraz palazlanmış, belki okula başlamak üzere. Kadınında, erkeğinde gözlerinden mutluluk akıyor. Kadın sandalyede oturuyor, saçları açık, öyle iki yanından sel gibi omuzlarına dökülüyor, kız kucağında. Adam arkada, bir elini oğlunun omzuna koymuş, diğer eli karısının omzunda. Saçlarını, omzunu, göğsünü tutar gibi. Elinin altında yemeninin uçları. Bu aşkın şahidi olarak orada, siyah beyaz fotoğrafta bile sanki eflatun, sanki çiçek tarlası....

Bİ DE BUNLAR VAR

1 yorum

  1. Sende bu yürek varken ,o güzel yemeni boynunu sardıkça sen de güzel yazılarını sürdürürsün .

    YanıtlaSil