hekimanne'den cennetin anahtarı

Yeni yıl ve ben

15:30


Yeni gelen yıldan huzur, sağlık, aşk bekleyelim.


Eşin dostun birbirine parlak simli, karlı kartpostallar gönderdiği yıllarda çocuktum ben. Yeni yıl kutlamalarının en çok bu kısmını severdim. Posta kutumuz yoktu, postacı gelir kapıyı çalardı. Yılbaşı en güzel kartların gönderildiği gündü. Çok kar yağan bir memlekette büyüdüm ama o kartlardaki kar manzarası bir başkaydı. Bazen Noel Babalı kartlar gelirdi, hemen evdeki yaşlılardan birisi 'Cık cık cık, bunlar hristiyan adeti, bizim peygamber efendimiz var.'' diye konuya müdahil olurdu. İçimden, bir yerlerden Noel babayı sever, diğer yandan da bizim peygamberin gazabından korkardım. Hep biriktirdim bu kartları. Ben büyüdüm, genç kızlığa adım attım, kartlar sarardı, uçları kıvrıldı, taşınmalarımızın birisinde de çöpü boyladı herhalde. O yıllarda televizyon girdi hayatıma, genelde gecenin assolisti, Zeki Müren olurdu, yeni yıla bir kaç gün kala geceye dansöz eklensin mi tartışmalarıyla oyalanırdık. Sıkı komşuluk ilişkileri yıllarıydı o yıllar, televizyon gecenin tümünü kaplardı, çocukluğumun pembe anısı tombala, artık tüm cazibesini kaybetmişti. Ne ara büyüdüm, ne ara meslek sahibi oldum?  O ara yeni yıllara nasıl girdim? Arada hatırlamadıklarım çok, onlara hayatımın kara delikleri diyorum, bazen günün anlam ve önemine binaen günlüklerime yeni yıl notları yazmışım. Bu notlarda allah kahretsin, her şey bu kadar kötü giderken neyin yenisi, neyin yılı demişim. Bu yıllara ait bir kaç fotoğrafım var, kendimi daha iyi hisseder miyim diye verdiğim davetler, kurduğum sofralar, gittiğim ülkeler falan. Bakıyorum da onlara, sonuç kara delik.
Takvim olmasaymış, iyiymiş, yaş da olmazmış 
Takvim olmasaymış, nereden çıkıp nereye girdiğimizi bilmeseymişiz. Ama merak işte, günün birinde, zamanı saymaya başlamışlar. Güneşe ve aya bakıp her şeyin birbirinin etrafında döndüğünü görünce karar vermişler herhalde. Orhun yazıtlarında da geçen, Babil takvimi, bir ay takvimi, Ayın dünya etrafındaki dönüşüne göre hesaplanıyor, ay takvimindeki bir yıl güneş takvimine göre on bir gün daha kısa. Sonra Mısırlıların bulduğu güneş takvimi devreye girmiş. Saniyeler dışında hatası olmayan bildiğimiz 365 günlük takvim. Babil, Sümer,Arap, Çin....bir çok takvimle hesaplamalar yapılırken Jül Sezar karışıklık ortadan kalksın diye, İskenderiyeli astronomi bilgini Sosigenes'e ay yılı hesaplamasıyla bir takvim yaptırmış, buna Jülyen takvimi demişler ve çok uzunca bir süre kullanmışlar. Güneş yılı hesaplamalarında artık yılın daha iyi ayarlandığı tesbit edilince, Papa 13. Gregory'den ismini alan bir güneş takvimine geçilmiş. Bu takvime de Gregoryen takvimi demişler. Batı dünyası 5 Ekim 1582 de, gece Jülyen takvimiyle uyumuş, 15 Ekim 1582 sabahı Gregoryen takvimiyle uyanmış. Aradaki  günler yok. Hani tarihte bu gün ne olmuş diye, yazılan çizilen söylenenler vardır ya, 10 Ekim 1582 de falan filan olmuş diye görürseniz, yalan, olamaz, öyle bir gün yok çünkü.
Zamanın başlangıcı, takvimin başlangıcıdır. Onu da biz tam olarak bilmiyoruz
Güneş ya da ay takvimi, doğu ve batı burada hemfikir. Ancak takvim başlangıcı ne olacak anlaşamamışlar. Biri diyor, benim peygamberimin doğduğu yıl, diğeri diyor benim peygamberimin bir memleketten diğerine taşındığı yıl. Hristiyanlar kendi aralarında anlaşamıyorlar, İsa gregoryen takvime göre 25 Aralık'ta, Jülyen takvime göre 6 Ocak'ta doğuyor. Bize gelince ay takvimi olan Hicri takvimi ve güneş takvimi olan Rumi takvimi eş zamanlı kullanmışız. Taa 1925'e kadar. Bir gece 1341 de yatanlar, yeni güne 1925'te uyanmışlar. Bir de Türklerin, Çinlilerin kullandığı on iki hayvan takvimi var. O takvime göre de at yılımız bitiyor ( 2014), koyun yılına(2015) giriyoruz. M:Ö 209 da Mete Han'ın tahta çıkışıyla başlayan, altmış yılı bir çağ kabul eden bir takvim.
Doğa ne derse, onu yaparım
Evet, yine bana dönersek, olgun yaşlardayım artık. Takvim lazım bana, güneş takvimi doğru, o zaman onu kullanacağız, çare yok. Neyle başlamış, kim doğmuş, kim göçmüş beni ilgilendirmiyor. Hicret başlangıçlı ay takvimi kullanalım diyenler, on bir gün hatalı bir takvime dönmek isteyeceğinize, uğraşın, güneş takvimindeki saniyelik hataları ortadan kaldıran yöntemler bulun.
Bu iki din birbiriyle uğraşadursun. Bazı adetler vardır ki, insanlığın ortak kültürel bilincine yerleşirler, hiçbir kara taassup onu oradan söküp atamaz. Tarih yazıldığından bu yana, bir kısmını biliyoruz, güneşin yeniden doğmasını kutlamışlar, toprağın yeşermesini, ürünlerin hasat edilmesini, yağmurların başlamasını, nehirlerin taşıp toprağı beslemesini ve daha pek çok şeyi. Ben pagan geleneklerini seviyorum, onların gücünü seviyorum, tüm teist yaklaşımlara rağmen, zihinlerden sökülüp atılamıyorlar. Işıl ışıl yılbaşı ağaçlarını, mumları, tütsüleri....paganlardan kalan ne varsa seviyorum. Hele hele o gün kar yağarsa, daha da çok seviyorum. 
Hekim görüşüm der ki; Bir kutlama yöntemi çağlar boyu kalsın, ortak bellekte silinemeyen izler bıraksın istiyorsanız....

- Doğayla bağlantılı, doğayı seven sayan, o biyoritme uyan bir yöntem olmalı 
-İçinde rengarenklikler müzik ve coşkulu şarkılar olmalı
-Öyle kapalı ortamlarda yapılan ağlak ayinler, hangi dinsel motifi içerirse içersin unutulmaya mahkumdur. Kutlamamız açık havada kalabalıklarla olmalı.
-Çocuklar yeni giysiler giymeli, özellikle onlara ve doğaya hediyeler verilmeli
-Kutlamamız, yörelere göre değişen yemeklerle özdeşleşmeli
-Gün devletin, belirli bir halkın, zümrenin, dinin günü değil, sadece doğanın bir parçası olan insanın günü olmalı.
-Bu konudaki resmi yaklaşım, sadece o gün okulları, işleri tatil etmekle kalmalı.
 Bunları yaparsan ve tutarlı olursan birkaç bin seneye kalmaz ortak bellekte yer edinir. Bu kutlama,  bize yetişmez yani. O zaman biz kutlaması kısmen tutmuş bir günü, yıl başını kutlayalım. Yeşil  ağaçla ölümsüzlüğü isteyelim. Işıklarla, mumlarla güneşi özleyelim. Hep beraber şarkılar  söyleyelim. Aynı sofraların başında buluşalım. Yeni gelen yıldan huzur, sağlık, aşk bekleyelim.


  

Bİ DE BUNLAR VAR

0 yorum