hekimanne'den cennetin anahtarı

Daldan Dala

23:29

  Karışık, karışık, karmakarışık


  Bazen ne yazacağımı bilmeden yazmaya başlıyorum. Sözcükler kalemimden dökülüp kendi yollarını buluyor. Bir çok küçük defterim var, çantamda, arabamda, iş yerinde, evde, her neredeysem onlardan birisine yazıyorum. Konu çoğu zaman belirsiz. Duygunun konusunu anlatabilmek çok zor zaten.

   Bugün de öyle, yazmak istiyorum ama konu yok. Kucağımda lap top, yanımda Leo, yatakta ayaklarımı uzattım, konu arıyorum. Leo bizim köpeğimiz. henüz dört yaşında, küçük kızıma yaş günü hediyem. Ailecek hayvan severiz biz. Evde ancak kedi ve köpek besleyebiliyorum. Bahçeli evde yaşadığım süreçte, kedi, köpeklerin yanı sıra, tavuk, keçi hatta arı beslemişliğim var. Arı beslemek tuhaf bir laf, çünkü kendisi doğadan besleniyor, bir çok bal üreticisi, hatta hepsi kovanın önüne şekerli su koyuyor, doğal beslenmiyorlar ama ben hiç koymadım, ondan mıdır, nedir  arılardan, bir kez bile bal almayı başaramadık. Defalarca da arı soktu beni.

  Karakterim böyle, bir şeyler yapmayı, yaparken öğreniyorum. Hani önce eğitimini alayım, ufaktan deneyeyim yok. Hüsranla sonlanan bir çok girişimim var. Arıcılığım gibi.

   Arı deyince aklıma aynalar geldi. Bir kaç yıl önce Doğu Karadeniz'e gittim. En doğusuna, Batum sınırına. Çay bahçelerinin yanından döne döne tırmanıyoruz, ta tepelerde bir şelale varmış, gidip yanına çığlık atacağız. Çıkarken kovanlar gördüm, önlerinde de dallara asılmış aynalar. Ne işe yaradığını duyunca şaşıracaksınız. Balı yemeye gelen ayılar, rüzgarda dönüp duran aynaları görünce korkuyorlarmış. Bakın oralarda kovanların önünde şekerli su yoktu, bir de balları nefisti. Mıhlama da çok lezzetli ama laz böreği için aynı şeyi söyleyemeyeceğim, onu sevmedim. Şelalede çığrındığım günün akşamı, kuzinede pişmiş ayva yemiştim, işte o muhteşemdi.

   Ayva ağacı'nın çiçekleri de muhteşem görünür ama meyve çiçeği denilince favorim portakal ağacı'nın çiçekleri, meyve çiçekleri birbirlerine benzer ama portakalınki çok güzel kokuyor. Ben çocukken, her türlü meyvenin yetiştiği bir bahçemiz vardı, Ankara'ya geldiğimiz zaman, onların manavda satıldığını görünce çok şaşırmıştım. Kutuda yoğurt görünce de, hatta trafik lambası görünce de şaşa kalmıştım. O kadar küçük bir ilçede büyüdüm ki, mecburiyet caddesi bile yoktu.

   Yaşlandım gittim, yeni şeyleri denemek, onlara şaşırmak huyum hala devam ediyor. Buna çok şükrediyorum. Dünyayı, dünya yapan şeyleri çok seviyorum, sevmek çok açıklamadı hislerimi, tutkuluyum daha doğru olabilir.

  Bu tutkuyla ve dene yanıl yöntemiyle yaşlandım gittim. Evliliğim de arıcılığım gibiydi, bir çok yerimden ısırılarak, zarar ziyan ve hüsranla bitti. Gerçi yine de şükrediyorum. Çünkü, o mutsuzluğun dibine vurmuşken ve çok umutsuzken, bir o kadar da gençken iki kez intihar girişimim oldu. İyi ki başarılı olamamışım. O zamanlar ne düşündüysem artık, hayal kırıklığı insanı ne idüğü belirsiz yerlere savuruveriyor.

   Siz, siz olun, yaşamayı seçin ama yavaş yaşayın. Ben bunu son on yıldır deniyorum, nefesime yoğunlaşmak, yavaş yemek yemek, karşımdakini dinlerken aynı zamanda vereceğim cevabı düşünmemek, koşuşturmamak, stres yaratması muhtemel konuları uzatmamak, böyle kişilerle ilişkiden kaçınmak. Bir de olabildiğince azalmak. Önce bilinçsizce başladım, küçücük bir ev aldım, içini portatif eşyalarla döşedim. eski giysilerimin tümünü dağıttım. Çok sonraları minimalize olmakla ilgili bir yazı okudum. Meğerse minimalize olmuşum, ayarlamadan, plan yapmadan. 

   Giderek çalışma hayatımda da aynı yollardayım, çalışma saatlerimi azalttım, günlerini azaltacağım, sonra da hiç çalışmayacağım diyemiyorum, hasta muayene etmeyi seviyorum. Yeni bir hayata dokunmak, onu üzen bir sorunu çözmeye çalışmak güzel ve erdemli tabii de, sadece bu değil sanırım. Ben konuşmayı seviyorum. hastalar da konuşan doktor seviyorlar. Üzücü şeyler konuşuyoruz ama bazen çok gülüyoruz, yeni deyimler öğreniyorum. Aslında her konuda toplumun nabzını tutuyorum. Belki de onun için iyimserim. Biliyorum, ülkemde eninde sonunda bu sıradan insanların sağduyuları galip gelecek.

   Ülkem deyince, gezmeyi çok severim, bir çok yer gördüm ama Türkiye başka. Türkiye'nin de neredeyse tamamını gördüm, bir çok yerinde yaşadım, ama İstanbul başka. İstanbul'u seviyorum. İçinden deniz akmasını seviyorum, tarihini seviyorum, renklerini seviyorum, adalarını seviyorum, belki de en çok onun beni sevmesini seviyorum.

   İşte böyle yazıyorum, konulu, konusuz. Zamanlı zamansız, yerli yersiz. İnanın şu anda zaman hakkında yazmak istedim. Paralel zamanlar hakkında bir yazı okudum, çok sevindim, çünkü benden birkaç tane daha var. Bunu ayrıntılarıyla başka bir sefere yazarım artık.    

Bİ DE BUNLAR VAR

0 yorum