hekimanne'den cennetin anahtarı

Yarın başka bir gün

15:33

Savaşımızda duygu var, aşk var, hayatın kendisi var. Ayakta kalabilmek için, bir başkasını düşürmek gerekmiyor. Her gün yatarken, yarın başka bir gün olacak dersin olur biter. Ben dedim ve sonunda oldu.


Yetmiş sekiz yıl önce Margaret Mitchell bir roman yazmış. Hayatı boyunca tek roman yazmış zaten. Önce isim bulamamış, ''Yarın Başka Bir Gün''( Tomorrow is another day) olsun diye düşünmüş ve sonunda ''Rüzgar Gibi Geçti''( Gone with the wind) adında karar kılmış. Neyse işte yazarın yazdığı bu tek kitap, şu ana kadar Amerika'da incilden sonra en çok okunan ikinci yazılı esermiş. Pulitzer ödülü almış ve 1939 da filme uyarlanmış. On dalda Oscar almış. Dünyada yüzlerce kopyası seyredilmiş. Mesela Türkiye de, en çok izlenen yabancı filmmiş. Seyretmedinizse izleyin mutlaka, yani o kadar kişi okumuş, seyretmiş eksik kalmayın sizde.
Yine yetmiş sekiz yıl önce, Halide Edip Adıvar bir roman yazmış. O, hayatı boyunca pek çok şey yazmış da, o yıl ''Sinekli Bakkal''ı yazmış. Aslında kitap önce İngilizce yazılmış''The Clown and His Daughter''ismiyle yayınlanmış, sonra Türkçe tefrika edilmiş ve iki yıl sonra da Sinekli Bakkal adıyla basılmış. Bu roman, çok yıllar sonra, 1967 de filme uyarlanmış. Okumadınızsa okuyun. Seyretmedinizse bunu da izleyin mutlaka.
Rabia ve Scarlet
Aynı yıllarda, iki kadın yazar, iki kadın kahramanın başına gelenleri, onların yaşamdaki duruşlarını, aşklarını, ülkelerindeki kargaşayı anlatmış. Rabia ve Scarlet O'Hara.....Halide Edip'in Rabia'sı moral veriyor, huzur veriyor, sertliğinde ve kararlılığında bile ılık bir kadınlık var . O, 2. Abdulhamit döneminin baskısı ve onu yetiştiren dedesinin koyu taassubuna rağmen, sevgi ve güven dolu bir genç kadın. Devrimci bir aşık. Ne istediğini bilen, kayıplarına rağmen, yarın başka bir gün diyebilen bizden bir kadın. Mitchell'in Scarlet'i Amerikan iç savaşının ortasında kalmış, panik halinde bir yok edici sanki. Aslında çok güçlü bir karakter yazılıp çizilmek istenmiş. Ve kitabın bu kadar hayranı olmasından anlaşılan o ki, beğenilmiş. Ben sevmedim. Hiç bir zorluğun, duyguları köreltmesini sevmiyorum. Bir başkasının üstüne basarak kurtulmak, gerçek bir kurtuluş olabilir mi? Tamam bunlar kitap, bu kadınlar gerçekte yoklar ama bizlere okuduklarımız, seyrettiklerimiz, gördüklerimiz, duyduklarımız yön vermiyor mu?
İlle de üzüm isterim

Her ortamda, her durumda yaşamın ışığını seviyorum. Neredeyse yüz yıl önce, Selanik'den İstanbul'a gelen bir trende, benim büyük annem ve büyük babam da varmış. Savaşın ortasında, beş kuruşsuz, evsiz barksız, aşık bir çift. Savaş bitti, onlar çoktan beri yoklar. Bu yolculuk için anlatılan iki şey var, büyük annemizin canı üzüm istemiş, dedem trenden üzüm bulmak için inmiş, az kalsın treni kaçırıyormuş, koşarak yetişmiş. Ne gerek var demiyor, sırası mı demiyor, çünkü hayat devam ediyor. Bir de göç başlamadan büyük ninemiz biberleri ipe dizmiş, kurusun da kışlık yemek olsun diye, daha kuruyamadan göç başlamış, göçerken onları da almış yanına, trenin camına asmış. Kondüktörün tüm uyarılarına rağmen onları camdan indirmemiş, gittiğimiz yerde lazım olacak diye. Ben böyle kadınların torunuyum. Savaşımızda duygu var, aşk var, hayatın kendisi var. Ayakta kalabilmek için, bir başkasını düşürmek gerekmiyor. Her gün yatarken, yarın başka bir gün olacak dersin olur biter. Ben dedim ve sonunda oldu.



Bİ DE BUNLAR VAR

1 yorum

  1. Ayakta kalmak için bir başkasını düşürmek gerekmiyor... Bu sözleri ayakta alkışlarım ben.. Bu akşam ve bundan sonraki her akşam "yarın başka bir gün olacak" diye yatacağım..

    YanıtlaSil