hekimanne'den cennetin anahtarı

Canım yılanım

15:19


Abırğa'yı görmek, duymak, ona ulaşmak için sıradan yaşamdan, aptalca rutinden kurtulmak gerek


Yıl 1960'ların ortalarıydı. Kendisiyle ilk kez karşılaştım. O beni gördü mü bilmiyorum, çalıların arasından süzülerek akan küçük arığın kenarında öylece uzanmış yatıyordu. Çalı dediysem, yani biz o zaman ona çalı derdik. ellerimize dikenleri bata bata meyvelerini toplar yerdik, yıllarca sonra adını öğrendim, o muhteşem lezzetin adı böğürtlenmiş. İşte tam da böğürtlenin altında öylece yatıyordu, önce ölü zannettik, sopayla dürtmeye kalmadı, ayaklarımızın hışırtılarından irkildi ve hızla kayarak uzaklaştı. Sonra hayatıma defalarca girdi, girmekle kalmadı tavuk kümesini temizlerken ayak bileğimden ısırdı. Tüm bunlara rağmen ona karşı oluşan hislerimi korku diye adlandırmıyorum. Sevgi değil belki ama saygı diyebilirim. Evet ben yılanı sayıyorum.
Geçenlerde yılan hayatıma bir daha dokundu. Bir masal grubundayım. Masal anlatmayı seviyorum, masal öğrenmeyi, toplamayı, yorumlamayı yani kısaca masalla ilgili her şeyi seviyorum. Bir masal anlattık. Bu masal binlerce yıldır, çok tanrılı dinler varken, tek tanrılı dinler varken hep anlatılmış. Masalın kahramanı Simurg namı diğer Zümrüdü Anka, batıdaki adıyla Phoenix. Masalı belki biliyorsunuz,bin bir zorlukla otuz kuşun birleşmesiyle Simurg oluşuyor ( Farsça'da Si=otuz, Murg=kuş demekmiş). Ve Kaf Dağı'nın en tepesindeki hayat ağacı'nın dallarına konuyor. Konuyor konmasına da kendisinin ne iş başardığının farkında değil.  Ağacın altında yatan bir yılan var. Hayat ağacının bekçisi olan bu yılana Orta Asya efsaneleri ''Abırğa'' diyor. İşte bu yılan bir bilge ve menzile ulaşan otuz kuşa gerçek Simurg olduklarını anlatıyor. Onlara bir ayna tutuyor. Ayna da ne var biliyor musunuz? Kuşların katettikleri yol, yani geçmişleri.
Herkese böyle bir yılan lazım. Olandan bitenden haberdar, değer ve takdir bilen, moral veren, olumlu, bardağı dolduran suyu görebilen, bilge bir yılan. Tam kafamız karışmışken, bunca yıl ne yaptım ki ben derken, konuşmaya başlayan bir yılan.Ne kadar kahraman  olduğumuzu, cesurca attığımız adımları, kayıp sandığımız kazançları gözler önüne seriveren bir yılan.
Abırğa'yı görmek, duymak, ona ulaşmak için sıradan yaşamdan, aptalca rutinden kurtulmak gerek. Yiyip, içip, üreyen, sadece kendi ailesi ve yakın çevresiyle sürü hayatı sürenlerle görüşmüyor. Demem o ki, gerçek anlamda var olalım, toprağın altında çürüyüp gitmeden gerçek anlamda var olalım.
Ben uğraşıyorum, var olmak için didiniyorum. Arada ardıma bakıyorum, aaa daha bir arpa boyu yol almışım derken, onun sesini duyuyorum . Yılanım bazen bir kitabın satırından, bazen bir film repliğinden sesleniyor bana. Bazen bindiğim otobüsün şöförü, çayımı uzatan garson, çaresiz bir hastam oluyor, test ediyor beni. Aynayı tutuyor, geçmişime bakıyorum, kurtulduğum sürü hayatımı hatırlayıp derin nefesler alıyorum. Yılana, yılanıma, benim hayat ağacımın bekçisine minnettarım....

Bİ DE BUNLAR VAR

0 yorum