En azından ilgi, sevgi, yuva vardı içeriğinde. Bedenime ve ruhuma hepsi geçti biliyorum
Kahvenin ağacı varmış. Kakao ağaç kabuğu değilmiş. İnsan bu kadar mı meraksız olur. Gerçi arada bunlar nasıl elde ediliyor acaba diye bir soru zihnimi yalar geçerdi de, cevabı araştırmazdım. Halbuki kakao göreceli olarak hayatıma sonra girdi ama gözümüzü kahveye açtık. Babaannemin küçücük bir cezvesi vardı, şahsına özel, bakırdı sanırım, belki de pirinç. Neyse evimiz sobalıydı, iyice nar gibi olan közleri annem maşayla tutar,küllerini silkeler ve mangala itinayla yerleştirirdi. Artık bu yanmış odun, duman ve koku çıkarmazdı, sürekli bakıp kırmızı-turuncu-sarı oynaşmaları seyrederdim. Babaannem cezvesine bir fincan su koyar, evde kavrulup, el değirmeninde çekilmiş kahveden bir tepeleme çay kaşığı ekler ve hiç karıştırmadan cezveyi közlere gömerdi.
Geçenlerde bir yazı okuyorum, kısa bir öykü, kahramanımız kahve çiçeklerinin kokusunu içine çekerek yürüdü gitti......Birden durdum, allah allah dedim, kahvenin çiçeği kokar mıymış, kahvenin kokusu hepimizin malumu ya çiçeği. Ve artık dayanamadım, araştırdım.
ve nihayet bildiğimiz kahve bu meyvenin çekirdeği. Ama toplandıktan sonra bir çok işleme tabii tutuluyor. Bazı kahve ağaçları yanardağ eteklerinde yetişirmiş ve kahveleri kül kokarmış, bunun da meraklısı çokmuş.
Kakaoya gelince, çikolatanın hammaddesi, onun da ağacı, çiçeği, bitkisi var. İlk kullanım Mayalar ve Aztekler' de olmuş, onların tören içkisiymiş.
Kakao meyvesi çok tuhaf, olgunlaştıkça rengi koyulaşıyor, içi tohum dolu, işlenmesiyle ilgili bir de video buldum, çok emek var çok.
0 yorum