hekimanne'den cennetin anahtarı

Şanslıyız çünkü kadınız

15:18

Dünyanın öfke dolu hali, erkeklere yazılan rolle ve erkeklerin özgürlüğünün kısıtlanmasıyla ilgili

Ben büyürken, sokakta oynama saatlerimiz yavaş yavaş kısıtlanıp, uslu ve sessiz olmamız beklenirken, hele hele oturmana kalkmana dikkat et denirken....Neler oluyor diye kıllanmıştım. Bunun cinsiyet ayrımı olduğunu anlamam gecikmedi. Eşit yaşam hakkımın çiğnendiğine dair baş kaldırım yıllarca sürdü. Bu ruh haliyle büyüdüm, okudum, çocuklar doğurdum, olgunlaştım. Türkiye erkek egemen bir ülke dendi bana, egemene karşı hep gıcık kaptım, hep karşısında oldum, hep ona karşı kendimi koruyup kolladım ve donattım. Bu sadece benim değil, bir çok kadının tuttuğu yoldu. Hiç bir çaba göstermeden egemenliği, doğunca hop diye avcunda bulan erkek cinsi, önce zafer sarhoşu oldu. Ama ergenlik bitip de erkek olmak denilen şeyin katı prensiplerini görünce, hapsedildiği rolü görünce, ne yapacağını şaşırdı. Büyürken kızlar gibi pratikler edinememişti. Giyim tarzı kendisine dikte ettirilmişti, pantolondan, bol ve boyu dizde olan şorttan başka bir şey giyemezdi, kırmızı, pembe, eflatun, cam göbeği yeşil gibi dünyanın en güzel renklerine yaklaşamazdı. Zamanı gelince illaki penisi sertleşmek ve görevini bitirinceye kadar sert kalmak zorundaydı. Üzülünce erkekler ağlamaz dendiğinden ağlayamazdı bile. Roller yazılırken ikinci sınıf gördüğü her işi, kadın cinsine bırakan erkeğin, yapmak zorunda olduğu tek şey eve ekmek getirmekti. Böylece yaşamak için en gerekli iki şeyin kontrolünü tamamen kadının eline bırakmıştı. Yemek ve barınmak.

Halbuki bu iki şey, ruhu okşayan, yapanı cesaretlendiren, zekayı geliştiren, hayatta kalmanın ince detaylarına hakim olmayı ince ince öğreten iki şeydi. Hatta kadın bu konuda o kadar gelişti ki, ekti, biçti, tamir etti, boyadı, temizledi, dikti, ördü. Bütün bunları imece usulü yaptı, çünkü egemene karşı, kadın dünyasında sessiz bir ittifak vardı. Sabah kahveleri, günler, kermesler, doğum tebrikleri, taziye ziyaretleri...vs. diye toplanıp birbirlerine durumlarını anlattılar, akıllar aldılar, moral depoladılar, paylaştılar. Giderek büyük şehre göç artınca, kadın aslında erkeğe yazılan bir rolle daha el attı, ekmek parası.
Tek görevi bu olan erkek sesini çıkarmadı, hatta işine geldi. Ekmek parası için evin dışına çıkan kadın evinin kontrolünü kaybetmedi.  Öğrenme, uğraşma, kendine alan açma, durumunu iyileştirme pratiği olan kadın yeni bir şey keşfetti ve hobileri oldu. Gezdi, yazdı, çizdi, fotoğraf çekti, dans etti, şarkı söyledi, spor yaptı.
Bu arada yıllar içinde her türlü eğitime, her türlü mesleğe adım attı. Bütün bunları onu ikinci sınıf gören egemene karşı yapmadı tabi. Yapmayı istedi, bu isteği ona egemenin yaklaşımı verdi. Yasakçı ve baskıcı yaklaşım, onu dürttü, uyardı. Sular derin, gece karanlık, yol çok uzundu. Bütün bunlar yeteneklerin ortaya çıkarılmasında doğru koşullardı. Görüntüsü tek düze, görev tanımları güdük, sert sınırları olan ve alan özgürlüğü olmayan erkek, içinde bulunduğu durumu anlayamadı, anlayan dillendiremedi ve öfke kusmaya başladı. Ellerinde, kendilerini baskın gördükleri yegane alan, cinsellikleri kalmıştı. Maalesef öfkeleriyle cinselliklerini birleştirdiler. Sataştılar, taciz ettiler, tecavüz ettiler, öldürdüler, bekaret bekçisi oldular, dini alet edip örtünmeye zorladılar. Beyinlerini, ruhlarını, hayatlarını bacak arasından yukarı çıkaramadılar. Bir kadın olarak diyorum ki, biz buna da bir çare , bir çıkar yol buluruz. Bir toplanalım, birer kahve içelim, kafa yoralım biraz.

Bİ DE BUNLAR VAR

0 yorum