hekimanne'den cennetin anahtarı

Size hayat kurtaran bir yöntem öğreteyim

15:43

Yok birbirimizden farkımız. Bazen zirvede, bazen dipteyiz, çokça da ortalardayız



Bugün size çok basit bir şey öğreteceğim. ''Bizi üzen düşünceyi nasıl düşünülemez hale getiririz?''


Tıpta bir deyim var, ''Hedonik Adaptasyon''. Bu kurama göre hepimiz hemen hemen aynı duygu durumdayız. Yani piyangodan büyük ikramiye çıkıyor, müthiş okul ve iş başarılarımız var, ruh eşimizle karşılaşıyoruz, mutluluğumuz tavan yapıyor. Ya da kayıplarımız, başarısızlıklarımız oluyor, bu kez hüsran, ruh hali yerin dibinde.

 İşte Hedonik Adaptasyon buralarda devreye giriyor. Bu, herkeste görülen normal bir süreç, tavandaki veya yerin dibindeki mutluluk düzeyi bir süre sonra ortalama bir seviyeye dönüyor.

İşte önemli olayların içinde olup, o esnada çok mutlu ya da çok mutsuz hissedenlerin dışındaki tümümüzün mutluluk düzeyi eşit. Peki bu uyumu ne sağlıyor? Sinir hücreleri, yani nöronlar, duyguyu alıyor, eviriyor, çeviriyor, işliyor ve beyne iletiyor. Gelsin kahkahalar, belki de gözyaşları ve iç sıkıntıları.

Kendimizi nasıl hissettiğimizi neler etkiliyor?
%50 genetik. Bunda yapacak hiçbir şey yok. Genetiğe de, belki yıllar sonra müdahale edilebilir, şu anda böyle bir yöntem yok. Biz kontrol edilebilen %50 ile uğraşalım.

 İniş ve çıkışlar konumuz dışında kalacak. Yani bizi çok üzen bir şey olduysa dibine kadar üzülelim, dışa dönük olarak yas tutalım. Söylediğim gibi hedonik adaptasyon süreci devreye giriyor ve üzüntüyü kanıksıyoruz. Böyle kalsa iyi. Hayır öyle olmuyor, derin üzüntüyü hissettiren nöronlar, eğer bu duygu uzun sürdürüldüyse güçlü ağlar oluşturuyor, düşünce bütünleri denilen parçalar yapıyor ve her çağrışımda kişiyi ele geçiriyor.

 Kültürümüzde üzüntünün devamı, kendine acıma süreci maalesef destekleniyor. Özellikle ölümlerin, göçlerin, ayrılıkların  anıları toplum sayesinde kişinin yakasını bırakmıyor. Üzüntüyü basit bir çağrışımla geri getiren şey güçlü nöron ağı. Ve ne kadar kısa sürede oluştuğuna inanamayacaksınız. Sadece yirmi bir gün aynı mutsuzlukta devam edin bu ağ güçleniyor.

Mesela çok emek verdiğimiz, maddi manevi yatırımlar yapmamıza rağmen, sonunda büyük kayıplar verdiren bir nedenimiz olsun. Bu ilk olunca üzüldük, dip yaptık, ağladık söyledik, dışa dönük yasımızı tuttuk, sonra hedonik adaptasyon süreci işledi ve normal tekdüze hayata döndük. Eğer bu dönüşü kısa sürede yapmadıysak (yirmi bir gün içinde), üzüntü hissettiren hücrelerin güçlenmesine neden oluruz. Çünkü bu olayın ağları hazır bekliyor. Herhangi bir nedenle olayı hatırlayınca tekrar dip yaptırıyorlar. Üzüldükçe üzüntüyü hissettiren nöronlar daha da güçleniyor. Peki yirmi bir günü aştık, bizim için her şey tükendi mi? Hep mi mutsuz kalacağız? Hayır tabi ki, çözüm var. Matematiksel bir çözüm.

Çözüme gelelim



Şimdi bu nöronları ordu gibi düşünelim, karşı bir ordu oluşturacağız ve onu daha da güçlendireceğiz.

Çağrışımlar o kadar önemli değil, hangi ağ güçlüyse duyguyu o ele geçiriyor. O zaman biz kontrollü olarak mutluluk veren bir nöron ağı oluşturabiliriz. Nasıl?? 

Bu düşünce oluşunca, üzüntü ve iç sıkıntısı başlatmadan, hemen o karşı şeyi yapmaya, düşünmeye başlayacağız. Bunlar ne olabilir? Sigara, yemek, alkol, spor, okumak, yazmak, seyahat, resim yapmak, yemek pişirmek, örgü örmek...vs. Genelde kontrolsüz bir şekilde, kişi karşı gücü alkolde, sigarada, yemekte arıyor. Üzüldüğü yetmezmiş gibi edinilen zararlı alışkanlıklar, fazla kilolar da cabası. O zaman ordumuzu bize zarar vermeyen şeylerden oluşturacağız.

Onu siz bulacaksınız ve sürekli hale getireceksiniz. Unutmayın yirmi bir gün. Ben bu durumu yazarak aştım. Çünkü baktım, olup bitmiş şeyler yakamı bırakmıyor, aklıma geliyor, tekrar sıkıntıya sürükleniyorum. Bu teoriyi o günlerde okudum. Ne yapsam dedim yazmayı seviyorum, her yerde yazabilirim. Denemeye başladım. Tam karanlık hislerin yaklaştığını hissederken, defter kalemimi çıkarıyorum. Neler mi yazıyorum? Her şey yazıyorum, şiir, öykü, blog yazısı, yemek tarifi, masal.....Mesela geçen gün Türkiye haritası çizdim, üstüne gittiğim illeri yerleştirdim, başka bir gün dünya denizlerinin listesini çıkardım, yani her zaman konulu şeyler yazmıyorum. Ne bulursam o anda yazıyorum.. Bunu yaptım, hep yaptım, yazma ile mutluluk hissettiren nöronlarım ağlarını yaptılar, güçlendiler. Bu, benim yolum, sizinki ne acaba?

Aklıma bilgelerin bilgesi anneannem geldi. Üzüldüğü zaman hemen banyoya girerdi bir de limonata yapar içerdi. Onun ordusu belli ki ılık su ve ekşi tatlı bir içecekti. Yani yok birbirimizden farkımız. Bazen tepede, bazen dipteyiz, çokça ortalardayız. Benim çabam dipteki süreyi kısaltmak, şu ölümlü dünyada ne kadar az üzülürsek, o kadar kar.

Bİ DE BUNLAR VAR

0 yorum