hekimanne'den cennetin anahtarı

Şiddet mi? O da ne?

15:46

Şiddet bir çemberdir, bunu iyi bilenlerdenim, çemberin içinde kalakalırsın, önce dışına çıkmak için çırpınırsın biraz. Beceremedin mi, durursun, öylece hareketsiz, kabullenmiş, yaşar gidersin. 


Müslüman bir kimlikle, taşrada, yarı köy kökenli bir aileye üçüncü kız olarak doğmuşum. Şefkatli, okumuş, ahlak ve dürüstlük konusunda örnek teşkil eden, tüm yüreği sarı saçları, mavi gözleri gibi güneş güneş olan babam erkenden ölünce karşılaştım ilk şiddetle. Bu, belki acımasız fiziksel bir şiddet değildi. Benim zamanımda ki her çocuk kadar dayak yedim. Ama ruhsal şiddet çok acımasızdı. Evdeki erkek gitmişti. Ama yerine o ana kadar hiç fark edilmeyen, gizli bir erkek egemen anlayış gelmişti, hem de bir kadının ruhunda ve bedeninde. Annem, kendisini ve bizleri sorgulamadan emirlere riayet etmesi gereken, ne kadar ezilirse ezilsin hayır dememesi gereken, hem evde hem dışarıda çalışıp aynı zamanda eksik etekliği kabul etmesi gereken, kendine özgü plan program yapmaması gereken, başına gelen tüm olumsuzlukları saklaması,ötelemesi,yok sayması gereken kişiler olarak yetiştirdi. Ezberci, düşüneni cezalandıran eğitim sistemi de bu terbiyeye çanak tuttu.
Annem bunu bilinçli olarak mı yaptı? Sanmıyorum, öyle bir aileden gelmişti ki, daha kocasının çevresindeki özgürlük alanını nasıl kullanacağını bilemeden yalnız kalınca, çok acımasız bir diktatöre dönüştü. Kendine göre bir sevgi anlayışı ve şefkat akışı vardı. Başlıca atasözlermiz, ' Kan kussan da, kızılcık şerbeti içtim diyeceksin', ' Kol kırılır,yen içinde kalır' dı. Yüreğimde hep sıkıntı, sürekli kaçma, gitme, kurtulma hevesiyle büyüdüm, okudum. Sonra da, annemin bile,onun yanında çok amatör kaldığı, başka bir kıskaca girdim. Evlendim, İşte orada, ruhsal şiddetin en zorba haliyle tanıştım, sadece ben değil, çocuklarım da aynı havayı teneffüs etti.
Çemberin içi kustuğum kanlarla doldu, sadece kolum değil, yenin içinde kalan her yerim kırık dökük oldu. Ama öğretildiği üzere, sustum. Tüm bunlar olurken, çeşitli işler değiştirdim, değişik siyasi görüşteki hükümetler tarafından yönetildim, ihtilaller oldu, dinden medet umdum, tatillerden medet umdum, yok saymaktan medet umdum. Nihayet hiç bir şeyden medet ummadığım, elli yaşını geçtim artık yakında ölürüm ve biter dediğim bir anda, kurtuluşum doğurduklarımın elinden geldi. Gerçeklik nedir diye aramaya başlamam tam da bu döneme gelir. Bireysel ve toplu psikoterapi seanslarında yaralarımı yalamayı öğrendim. Ve öğrendim  ki; Eğitimle, ekonomik durumla, meslekle, yerle, siyasi görüşle, dinle, kısaca hiç bir şeyle bağımlı olmayan bir şiddet dürtümüz var. Sanıldığı gibi sadece erkek şiddeti de değil bu. Şu anda yaşadığımız toplumda artmış gibi görünen bu eğilim, hep vardı zaten. Örtülüyor, öteleniyor, saklanıyor, hoş görülüyor, failler bulunamıyor, allaha havale ediliyor, kader deniyor, yor...yor...yor....Başka kültürleri tanımıyorum. Ama içinde bulunduğum kültürün bazı temel normlarının ne kadar acımasız olduğunu biliyorum ve reddediyorum. Ne erkek, ne kadın, ne çocuk, ne anne, ne baba, ne yöneten, ne yönetilen, hiç kimsenin bir diğerine hükümranlığını kabul etmiyorum. Saygının, sevmek kapısından geçmesi gerektiğine inanıyorum. Biraz geç olsa da böyle davranıyorum artık.
Şu anda çözüm ne? Zor mu?
Evet zor. Çözmek konusunda herkes önce kendisine bakacak. Anama, babama, eşime, sevgilime, çocuğuma, arkadaşıma, eşime, dostuma, komşuma, çalışanıma, yoldaki adama- kadına ne gözle bakıyorum, ne hissediyorum, nasıl davranıyorum diye soracak. Yoksa kolay, eeee bu şekilde bir aileden geldim, okulda da eğitilemedim, hayat da bana iyi davranmadı, bunaldım, dellendim demek kolay. Çözüm kendimizde, kendi kendini sevgin ve saygınla yıkadıktan sonra ehlileşebilirsin. Ne kadar yaralı olursan ol, iyileşebiliyorsun. Zor ama imkansız değil.
Neler yapalım? 
Şu ara korku oluşturan psikolojik şiddet devlet eliyle uygulanıyor. Evde, okulda, işte, ülkede, dünyada, her zaman, bir korku çemberi olacak. Bunun içinde hapsolup korkuları büyütmek elinizde, tam tersi de elinizde.
Ne yapalım? Tüm yaştakiler ne yapalım?
Hep beraber olalım, rutin işler dışında beraber olalım. Özellikle çocuklar ve gençler, sosyal medyadan birbirinizi bulmanız çok kolay zaten Ama bunu ete kemiğe büründürün, beraber gezin, sinemaya, tiyatroya gidin, spor yapın, gülün, şarkılar söyleyin, dans edin. Ben yaştakiler, sakın eve kapanmayın. Evde kalma nedeniniz sadece yemekler yapıp, eşi dostu sofra başında buluşturmak olsun. Onun dışında okuyun, okuduklarınızı anlatın, anlattıklarınızı yazın, Kültür adına, estetik adına ne yapabiliyorsanız yapın. Sergilere gidin, konserlere gidin, müzelere gidin, fotoğraf çekin. Olabiliyorsa, bir de çocuk ya da genç eşlikçiniz olsun. Çiçek dikin, hayvan sevin, aşık olun, aşıklarla beraber olun, olumsuzluklarla savaşın ama sürekli onları gündemde tutmayın, kin ve nefret bulaşıcıdır, bu minvalde düşünmeyin, konuşmayın. İşte bu, şiddetin en sevmediği direniş şeklidir. Bu direniş şekli şiddeti yok saymak değildir, aksine onu etkisiz kılmaktır. Bu sivil direniş hareketine katıl, bekleme......

Bİ DE BUNLAR VAR

1 yorum

  1. Hekim anne.. Binlerce kadının için dökmüşsünüz!??? Ne yazık ki..Bu kadar mı güzel anlatılır..
    Lütfen kitaba çevirin bu yazıklarınızı...

    YanıtlaSil