hekimanne gezerken

Türkiye'nin Alkadras'ı ve Sabahattin Ali

15:57


Sabahattin Ali, öylece duvarda gülümsüyor, hiç birşey olmamış gibi, mutluymuş gibi, vatanında kabul kıymet görmüş gibi

Sabahattin Ali Sinop Cezaevi'ne, 1932'de Atatürk'ü hicvettiği için hapsedilmiş. Bir yıl sonra da Cumhuriyetin onuncu yılı için çıkarılan afta salınıvermiş. Gerçi ne hapisaneye girmeden önce mutluymuş, ne de çıkınca mutlu olmuş. Defalarca aşık olmuş, evlenmiş, kızı olmuş, hep aile hasreti , uyumsuzluk, yalnızlık çekmiş. Mesela,Filiz Ali'nin, babasının anılarını anlattığı kitapta yer alan mektupları var. Yozgat'da çalışırken bir arkadaşına yazdığı bu mektuplarda nasıl da yalnız olduğundan, sohbet edecek, sanattan edebiyattan konuşacak hiç kimsenin olmadığından bahsediyor. İnişli çıkışlı bir ruh hali, inişli çıkışlı bir yaşam, derin mutsuzluk, vatanseverlik, ülkesini hem sevme, hem yabancılaşma. Bunları hep yazmış, Kürk Mantolu Maddonna'da Almanya'da okuduğu yıllarda aşık olduğu Florayn Poder'in adını Maria Puder yapıp anlatmış. Kuyucaklı Yusuf'da Yozgat'da, Konya'da çalıştığı yıllarda bir türlü uyum sağlayamadığı ama sürekli gözlediği insanların değerlerinin, ahlaklarının çöküşünü anlatmış. Yaşadığı yerler arasında en çok Aydın'ı sevmiş, oradan hangi öyküsünde bahsetmiş bilmiyorum, yazdıklarının hepsini okumadım. Bir de hapisane şiirleri var tabii. Her insanın yüreğinde bulunan yarayı kanatanlardan birisi "Aldırma Gönül" ya da "Hapishane Şarkısı V" Şairin, Sinop Cezaevi'nde hükümlü bulunduğu sırada yazdığı ve adlandırmak yerine numaralandırdığı "Hapishane Şarkısı" adlı beş şiirinin sonuncusu. Başın öne eğilmesin, ağladığın duyulmasın.

Geçen hafta Sinop'daydım. Çok değişik bir coğrafyası var bu kentin. Sanki büyük bir yarımadadan, küçük bir yarımada daha çıkarmış gibi, hani biraz daha incelse kopacakmış ve Sinop bir ada olacakmış, neyse işte o eski, o tarihi cezaevi tam karanın iyice inceldiği yerde. Cezaevinin 4000 yıllık bir geçmişi var, bakın yüzlerce yıl önce Evliya Çelebi orayı nasıl anlatmış“Büyük ve korkunç bir kaledir. 300 demir kapısı, dev gibi gardiyanları, kolları demir parmaklıklara bağlı ve her birinin bıyığından 10 adam asılır nice azılı mahkumları vardır. Burçlarında gardiyanlar ejderha gibi dolaşır. Tanrı korusun, oradan mahkûm kaçırtmak değil, kuş bile uçurtmazlar.”

Sabahattin Ali  'den başka Devlet Giray, Refik Halit Karay, Ruhi Su, Burhan Felek, Zekeriya Sertel de gelmiş geçmiş bu hapishaneden, Türkiye'nin Alkadras'ı diyorlar buraya.Şu anda müze statüsünde. Biletlerimizi alıp içeri girdik bizi nemli ve serin bir grilik karşıladı. Bu durumu tek kelimeyle anlat dense, hüzün denebilir. Duvarlar, odalar, zindanlar şimdi boş. Ama içinden gelip geçmişlerin acıları, korkuları, yürek ağrıları, umutsuzlukları, umutları hep duvarlarda takılmış kalmış. Umut deyince bahçede dut ağaçları var, yıllar önce bir mahkum ( Sinop'lu Hüseyin Pehlivan) fidan dikmek için izin istemiş, neden demişler kendisine, fidan büyüyecek, dut verecek, kader kurbanları onları toplayıp yiyecek ve benim buradan nasıl kurtulduğumu konuşacaklar demiş. Hakikaten de kurtulmuş, o dut ağacında şu anda yüzlerce kilo dut var, herhalde ancak itfaiye merdiveni ile toplanabilir o kadar yüksek. Duta baktık ve biz de onun buralardan nasıl kurtulduğunu konuştuk, tam da hayal ettiği gibi. Ve Sabahattin Ali odası, duvarlarda neredeyse hepsi bestelenmiş şiirleri, derinden bir ses Edip Akbayram ''Aldırma gönül aldırma'' diyor. Sabahattin Ali, öylece duvarda gülümsüyor, hiç birşey olmamış gibi, mutluymuş gibi, vatanında kabul kıymet görmüş gibi, döve döve öldürülmemiş gibi.
                             

hey gönül gene bu gece
kederim geceden yüce
gel susalım beraberce
böyleymiş kara yazımız. 

             Sabahattin Ali




Bİ DE BUNLAR VAR

0 yorum