hekimanne gezerken

Çocukluğum, bahar yelim, leyleğim

15:56


Ben bu leylek şenliğine giderim, şanslıysam takırdamalarını duyarım


Çocukluğumda, sanırım onlu yaşların hemen başındayım., her yaz tatiline anneanneme giderdim. Yanımda annem ve ablalarım da olurdu. Küçük bir Ege kasabasında otururlardı. Anneannem ve dedem, bizleri her gidişimizde, sanki ilk kez görüyorlarmış gibi sevinç çığlıkları atarak karşılarlardı. Evin kapısı gizemli bir boşluğa açılırdı, yerler buz gibi taştı, anneannem o kadar titiz ve temizdi ki, taşlar silinmekten parlamış ve kadife gibi olmuştu. Tahta merdivenlerden üst kata çıkılırdı, yaz kış serin genişçe bir koridor ve ucunda yine tahtadan çakılmış, o yörede maket denilen kanepeler, üstlerinde yumuşacık halılar, işlemeli uzun yaslanma yastıkları vardı ve maketin yanında bir pencere. Pencere yola bakardı, yolda yerler arnavut kaldırımıydı, aslında ev iki katlıydı ama camdan aşağı bakınca çok yükseklerdeymişim gibi gelirdi.Yolun karşısında yine iki katlı bir ev vardı. O evde çok çocuklu bir aile otururdu, babalarına Haceli amca derdik, sanırım doğrusu Hacı Ali olmalı. Hacı mıydı bilmiyorum, Evinin tam önündeki bir taşa oturur, gelip geçen çocuğa bastonuyla vurmaya çalışırdı, bir baston mesafesi uzaktan geçtiniz mi mesele yok, vurmak için kalkmazdı, sanki taşa yapışmış gibi. Ben hiç isabet almadan etrafında dolanırdım, neyi merak ediyordum hatırlamıyorum, sevgisizliği, öfkesi ilginç geliyordu herhalde. İşte konumuz, bu karşı komşu evin çatısı, o çatıda bir leylek yuvası vardı. Her zaman iki tane leylek olur, ben orada tatildeyken yumurtalarından yavruları çıkardı. İşte ben o camın içindeki boşluğa oturur ve uzun uzun onları seyrederdim. Leylek giderek bir kuş olmaktan çıktı ve o andaki ruh halimin sembolü oldu. Sorumluluktan uzak, sevgi dolu, bolluk içinde, oyuncu, neşeli, bol kahkahalı bir ruh haliydi bu. Ben bu hayvanları hep sevdim, onları ne zaman yuvalarında ya da uçarken görsem, hafifledim, gülümsedim, gerindim, şöyle bir iyi hissediş yaladı her yerimi. Hatta göç sonrası, boş yuvalarını görünce sanki bir sevdiğimden ayrılmış gibi, iki damla gözyaşı akıtmışlığım bile var.
Canımın içi leylek


Leyleğin latince adı Ciconia ciconia, Türkçe'de kullanılan leylek adı Farsça legleg' den geçmiş. Yaz kuşu bunlar, bizim için kış olan aylarda Güney yarımküreye, en çok da Güney Afrika ve Hindistana göçüyorlar. Ne kadar şanslıyız ki, ülkemizi üreme, konaklama ve göç yolu olarak kullanıyorlar. Yaz boyu görüntümde bir leylek yuvası olmasını ne kadar isterdim. Aslında insanlardan kaçmıyorlar ama yinede daha sakin yerleşim alanlarına yuva yapıyorlar. Leylekler hakkında okurken öğrendim. Bir leylek köyümüz var. Uluabat gölü kıyısındaki Eski Karaağaç köyü, Türkiye'nin ilk, Avrupa'nın 11. leylek köyü. Bursa'nın Karacabey ilçesine bağlı bir köy. Hatta leyleklere zarar vermesin diye Uludağ Üniv.nin öncülüğünde elektrik telleri kapalı hale getirilmiş. Mart başında gelen leylekler on beş ağustosta gidiyorlarmış. İşte bu köyde her mayıs leylek şenliği yapılıyormuş. Mayıs ayını iple çekiyorum, ben bu leylek şenliğine giderim, şanslıysam takırdamalarını duyarım, anneanne evi, pencere içi gibi olmasa da, hasret gideririm biraz. Bir şiirin tam zamanı sanırım


BAHAR YELİ

Nihayet damlarda leylekler göründü

Upuzun gagalarını takırdatan.

Vefasız sandığımız turnalar döndü

Geçen yıl gittikleri meçhul diyardan.

Uzamaya başladı günler sahiden

Güneşin batmak istemediği belli,

Eteğini havalandırarak esen

Kış boyunca düşündüğüm bahar yeli.

Cahit Sıtkı Tarancı

Bİ DE BUNLAR VAR

1 yorum

  1. Ne güzel. Sıcacık bir yazı. Çocukluğun Leylekle ilişkisinin yetişkinliğe yansıması öykü havasında. Makatlar, tahta merdivenler, avlular hepimiz yaşadığı sıcaklıklar. Nice yazmalara...

    YanıtlaSil