hekimanne'den cennetin anahtarı

Vazgeçtim gitti

15:30

Karayı gözden kaybetmeyi göze alamayan, yeni yerler keşfedemez


İnsanoğlunun iki büyük derdi, hatası, zayıf noktası var.
1-Sahiplenmek
2-Sahiplendiğinden vazgeçememek
Sahiplenmek kanımıza girmiş, hatta genetik olarak öyle doğmuşuz belki. Ben ilk kez oyuncaklarımı sahiplendiğimi hatırlıyorum, kimselere vermezdim, misafir gelince onların çocuklarından saklardım. Bu masum sahiplenme, giderek masumiyetini kaybetti, şekil, şemal, anlam değiştirdi.

Sahiplenmenin sonu yok. Sahiplen, depola, sakla, kullan ya da kullanma. Sadece ev, bark, araba, mücevher, giysi, makam, şu bu değil. Daha da tehlikelisi insanları sahipleniyoruz.

 İşte, klişe cümlelerimiz. Annem olmasa ölürüm, babamsız yaşayamam, sen benim aşkımsın ya benim olursun ya kara toprağın, evladımdan hiç bir güç beni ayıramaz....Soyut kavramları, manevi değerleri, karakter özelliklerini, dinleri, ırkları, ülkeleri, takımları, partileri...vs. sahipleniriz. Bu uğurda savaşırız, cinayet işleriz, ölürüz.

Bütün bunlar zaten külliyen hatayken, bir de bu sahip olduklarımızdan asla vazgeçemeyiz. Eşyaların, evlerin, işlerin kölesi oluruz. Atamayız, veremeyiz, satamayız, bırakamayız. Ailemizi sevmekle, beraberliklerinden huzur duymakla, onları sahiplenmek, nefes aldırmamak, özgürlük alanlarını dolayısıyla da kendi özgürlük alanımızı yok etmeyi birbirine karıştırırız. Eşimizle, sevgilimizle iki başlı bir vücut gibiyizdir. İki baş ayrı yönlere gitmek isteyince, öyle sahiplenmişizdir ki, ayrılığın ardından, yarısı kesilmiş vücut gibi, yarım, yaralı, ağlak kalakalırız.

Sahiplenme ve vazgeçememe konusundaki doğruları da hiç kabul etmeyiz. Çünkü bu bir eksiklik, bir zafiyet. Kim der ki, ben eksiğim, zaaflarım var diye. Ben de demedim. Yukarıda saydıklarımdan bolca sahiplendim. Arada vazgeçtiklerim de oldu ama onların yerine önceden yenilerini koyup, kontrollü bir şekilde vazgeçtim. Ta ki bir zaman öncesine kadar. İşte o zaman, bir insanın sahip olabileceği şeylerin neredeyse tamamından vazgeçtim. Öylece, kontrolsüz, yerlerine yenilerini koymadan, birdenbire, insiyaki olarak. Sonrası??? Bulanık sular durulduktan sonra, gördüklerim ve hissettiklerime gelince....

-Vazgeçebilmek, en önemli gücüdür insanın. Öyle böyle değil, büyük cesaret gerektirir.
-Vazgeçmeyi, sakin sularda kulaç atmak sanmayın. Azgın dalgalarla boğuşup hayatta kalmaktır.
-Vazgeçmek, kendi içindeki gerçeğini, yalın halini bulmaktır.
-Vazgeçmek arınmak gibi, dua gibi, salıverilmek gibidir
-Vazgeçebilmek, yeniden doğmaktır, insanların hatalarının sıfırlanmasıdır.
-Mevcudun tüm cazipliğine rağmen vazgeçebilmek bir mucizedir.
Ve daha pek çok şey.....

En zoru da vazgeçmek bir süreç işi. Akşam yatıp, sabah vazgeçmiş olarak uyanmıyorsunuz. Önceden tercih ettiklerini, tercih etmeme özgürlüğü uçmak gibi bir şey. Kendine güvenip, komplekslerinden arındıysan, herşey başarıldı demektir, böylece vazgeçme tamamlanıyor.
Vazgeçmenin pes etmek olduğunun, kaybetmek olduğunun öğretildiği bir nesilden geliyorum. Halbuki tam tersi, vazgeçmek savaşı kazanmaktır, geleceğini kazanmaktır. Çocuklarımıza bunu öğretelim. Hiç bir şey vazgeçilmez değildir. Bunu öğretmenin en iyi yolu da vazgeçerek göstermektir.
Karayı gözden kaybetmeyi göze alamayan, yeni yerler keşfedemez.

Bİ DE BUNLAR VAR

1 yorum

  1. Çok güzel dile getirmişsiniz Hekimanne.. Binlercesinin sesi olmuşsunuz.. Kaleminize ,yüreğinize sağlık!

    YanıtlaSil